Children of Men

26 Mart 2011 Cumartesi

Children of Men


Yıl iki bin yirmi yedi  (2027), dünyada yaşayan en genç birey on sekiz (18) yaşında ölüyor. İnsanoğlunun soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Felaketin farkında olan bir kişi, bu kaderi değiştirmek için 'tüm insanlıkla' savaşa giriyor. Bu savaş, belki de dünya üzerinde yaşanacak olan son savaş. Children of Men.


İki bin beş (2005) yılında, büyük bir hayranı olarak Amin Maalouf'un çıkmış olan son kitabı Béatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl'ı (Le Premier Siècle Après Béatrice) bir an evvel edinip, bir çırpıda okumuştum. Kitap; kadınların neslinin tükenmekte olduğu bir zamanda geçiyordu. Bir kaç bilim adamı, kız çocuğuna gebelik oranını azaltan -engelleyen de denebilir- bir ilaç geliştiriyorlar ve el altından piyasaya sürüyorlardı. Bunu fark eden ve kitabın ağzından anlatıldığı bilim adamı gerçeğin üzerine gitse de, sesine kulak veren olmuyordu. İlerleyen sayfalarda devreye bir kadın gazeteci giriyor, aynı 'zehirli amacın' farkına varıyor, üstüne gidiyordu. Nafile, onun da feryadı para etmiyordu. Netice itibariyle, bilhassa Afrika kıtasında kız çocuk doğumları gözle görülür bir biçimde azalıyor ve ancak o zaman bir takım gerçekler, 'kimilerinin' kafasına dank ediyordu. Kitap bir çeşit misogyny'i (kadın düşmanlığını) anlatmanın yanında, bir de bir bilim adamıyla gazeteci arasında geçen bilinçli aşka ustaca değiniyordu. 

Béatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl, okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi ve daha o zaman kendi kendime şöyle demiştim: "acaba bu kitabın filmi yapılsa nasıl olurdu?.." Filmin yönetmeni ve dört yazarından bir tanesi olan Alfonso Cuarón da benim gibi düşünmüş olacak ki, Children of Men gibi bir başyapıtı sinemasevere sunmuş.

'Film 2027'de geçiyor.'

Film, geçtiği tarihin oldukça ileri olması itibariyle -2027- ütopik bir yan taşıyor gibi durabilir; ancak yönetmenin başarısı sayesinde izleyene o kadar 'sanki iki adım ötemizdeki ülkelerden birinde geçiyormuş' izlenimi veriyor ki, filmi reddedemiyorsunuz.

Dünyaya gelen son bebeğin üzerinden on küsur yıl geçmiş. İnsanoğlu üreyemiyor. Kimileri bu durumu kanıksamış, kimileriyse bir şeylerin ters gittiğinin farkında. İşte bu farkındalığa erişmişlerden birisi de, filmin baş karakteri Theo (Clive Owen). Film, kurduğu emperyalist düzenin sağlamlığı ve birçok 'radikal' sayılabilecek baskıcı rejime yönelik sınırlamaları sayesinde ayakta kalmayı başarmış olan Büyük Britanya'da geçiyor. Dünya üzerinde sanki bir tek bu coğrafya ayakta kalmayı başarabilmiş izlenimini henüz ilk sahneden veriyor size film. Ülkeye gelen göçmenler bir takım kafeslerde yaşıyorlar ve toprağın kimliğine sahip olmayanlar ağır cezai yaptırımlarla karşılaşıyorlar. 

Beri yandan Theo, ülkesinin bu yıpratıcı tutumuna ve geçmişinde bir çok eylemde faal olarak yer almış olmasına karşın büyük bir bıkkınlık, aşırı dozda bir 'vazgeçmişlik' içinde. Olup bitene karşı tamamen duyarsız ve son derece umursamaz bir tavır takınıyor. Eski eylemci, geçen yıllarla birlikte etrafında olup biteni kabul etmiş bir bürokrata dönüşüyor.

Theo, günün birinde, eskiden birlikte yol aldığı örgütün önderliğini yapan ve aynı zamanda vaktiyle sevgilisi olan Julian (Julianne Moore) tarafından kaçırılıyor. Julian, Theo'dan son bir iyilik istiyor: himayesinde olan mülteci Kee (Clare-Hope Ashitey) adlı bir kadının yurt dışına kaçabilmesi için gerekli olan tüm belgeleri sağlaması. Theo, eski sevgilisinin ricasını kabul ediyor -biraz para karşılığında elbette- ve Kee ile ilgilenmeye başlıyor. Fakat Theo'nun bilmediği bir şey var: Kee, insanoğlunun geleceğini tek başına değiştirebilir; çünkü yeryüzündeki tek/son hamile kadındır.

'Film, savaşlara büyük göndermeler içeriyor.'

Pablo Picasso - Guernica

Filmin birkaç sahnesinde ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso'nun, Nazilerin İspanya-Guernica'yı bombalaması üzerine yaptığı "Guernica" adlı tablo kullanılıyor. Bilindiği gibi bu tablo XX. yüzyıl savaşlarının ve bu savaşlarla gelen dehşetin en büyük sembollerinden biri olarak kabul edilmektedir. Öyle ki bu tabloyu gören bir Nazi askeri Picasso'ya sorar: "bu resmi siz mi yaptınız?" ve Picasso'dan akıl dolu bir cevap alır: "hayır, bu resmi siz yaptınız!".


Arbeit Macht Frei
Aynı zamanda filmdeki birçok çarpışma sahnesinde, harabeye dönmüş şehirlerin duvarlarında Nazi döneminde sıkça kullanılan "Arbeit Macht Frei" (çalışmak size bağımsızlık kazandırabilir) gibi sloganlara da göndermeler var.









Yakın tarihe ise daha çok Jasper'ın (Michael Caine) oynadığı rol üzerinden atıfta bulunulmuş. Jasper filmde siyasi karikatürler yapan, ödüllü bir sanatçıyı canlandırıyor. Ormanın ortasında, bir çeşit sığınağa benzeyen evinin duvarlarında sıkça The Guardian gazetesinin karikatüristi Steve Bell'in çalışmalarını görüyoruz. Bilindiği gibi Steve Bell, ABD ve benzeri, emperyalist politika güden ülkelerin yöneticileriyle sıkça dalga geçen bir sanatçı. Film, konusunu işlerken bu detayı göz ardı etmiyor.

Steve Bell'in bir çalışması


'Cuarón!'

Alfonso Cuarón


Cuarón, tartışmasız Meksika'nın yetiştirdiği en etkileyici yönetmenlerden biri. Onu ilk kez iki bin bir (2001) yapımı 'Y Tu Mamá También' ile tanımış ve tarzına hayran kalmıştım. Sonra bir Harry Potter filmiyle karşıma çıkmış ve hayallerimi yıkmıştı. Fakat sonradan anlayacaktım ki; her yönetmen gibi Cuarón da, sadece aklında olan filmleri yapmak için kimi maddi kaynak yaratacak filmlere başvurmak zorunda kalmıştı. Nitekim kısa süre sonra karşıma bu muhteşem aksiyon/bilim kurgu filmiyle çıkmış ve yeniden beni kendisine hayran bırakabilmeyi başarmıştı. Phyllis Dorothy James imzalı ve aynı adı taşıyan kitaptan uyarlama olan Children of Men'de anlatılmak istenen hikayeyi işleyişi, kamerayı ustaca kullanışı -evet, o ormandan arabayla geri geri kaçış sahnesinden bahsediyorum-, seçtiği müzikler ve kurgulayış becerisiyle Cuarón, gelecek filmlerini merakla beklememi sağlıyor.




'Mick Jagger-Keith Richards, Thom Yorke, Pink Floyd, John Lennon...'

Filmin müzikleri de, haliyle filme paralel olarak savaş karşıtı bir duruş sergiliyor. Bilhassa Jasper'ın dinlediği müzikler, rock ve alternatif rock parçalarının tıpkı klasik müzikler gibi ebediyet ruhunu ne kadar sağlam taşıdığının bir çeşit kanıtı gibi. Filmi izledikten sonra birkaç gün bu müzikleri tekrar tekrar dinleyesiniz geliyor. Bu açıdan filmin 'soundtrack albümü' de edinilmeye değer gözüküyor.

Clive Owen
'Clive Owen.'

Son dönemlerde sürekli Clive Owen filmleriyle karşılaşıyorum. Geçen gün 'Closer', 'Inside Man' filmlerini izledim. Şimdi de Children of Men. Görünüşe bakılırsa Owen'ı sık sık filmlerde görmeye devam edeceğiz. Tıpkı Julianne Moore ve Michael Caine gibi... Son dönem izlediğim çoğu Hollywood filminde ne zaman bir lezbiyen karakter olsa Julianne Moore canlandırıyor, ne zaman hafif yaşlı bir karakter olsa da Michael Caine! Sırıtmadıkları sürece sorun yok, ama sıkıcı gelmeye başlayacaklarından korkmuyor da değilim...

Son bir öneri: eğer imkanınız varsa Children of Men'i yüksek kalitede ve kuvvetli ses sistemleriyle izleyin. İnanın bu sayede filmin etkisini oldukça arttırabilirsiniz.

0 yorum :

Yorum Gönder