Darbareye Elly
Bu yıl Almanya'ya, Berlin Film Festivali'ne -Berlinale- gitme fırsatım oldu. Festivalin 61. yılında orada olabilmek benim için mutluluk vericiydi. Fakat bu mutluluk, maalesef festival kitapçığını alana kadar sürdü. Kitapçığın içindeki filmler insanı heyecanlandırmadığı gibi, bir de sayfa diplerine festivali düzenleyenlerce not düşülmüş: "filmlere en geç iki gün evvelden bilet alabilirsiniz", "bir kişi iki biletten fazla alamaz", "bilet fiyatları 9-12 euro arasında değişir -normalde Berlin'de bir filme bilet parası 8 eurodur-"...vs.
Bu ve bunun gibi onlarca olumsuzluk Berlinale'nin olan tüm havasını kaçırmıştı. Geriye yalnızca zenginlere hitap edebilecek bir sistem kalmış, olay kültürel bir aktiviteden halkın faydalanmasından, kültürel bir aktivite sayesinde halkı ve turistleri sömürme durumuna dönüşmüştü.
Küçük festival kitapçığından yola çıkarak bilet almak üzere seçtiğim sınırlı sayıda filmden birinin bir 'Asghar Farhadi' filmi olan 'Jodaeiye Nader az Simin' olmayışını bu şekilde açıklayabilir miyim?.. Belki! Ama hayır! Berlinale programında Farhadi'nin son filmi 'Jodaeiye Nader az Simin'i gözden kaçırmış olmamı kimseye açıklayamam. Hele bir de film "Altın Ayı'yı" aldıysa...
Tüm filmlerini izlemedim Asghar Farhadi'nin, ancak izlediğim bir filmi bana tüm filmleri hakkında temel bir fikir vermeye yetti.
Darbareye Elly, yaz tatili için İran'ın kuzeyine, uzun süredir terk edilmiş vaziyette bekleyen yazlık evlerine giden üç İranlı ailenin hikayesini anlatıyor. -Filmin merkezinde bu yazlık ev ve bu evde yaşanan olaylar var- Bu üç dost ailenin yazlık eve gidiş sebebi aslında; aile fertlerinden olan Sepideh'in (Golshifteh Farahani) yakın geçmişte Almanya'dan dönmüş olan Ahmad'e (Shahab Hosseini) kızının öğretmeni 'Elly'yi (Taraneh Alidoosti) tanıştırmak istemesidir. İlk görüşte Ahmad ve Elly birbirlerinden hoşlanırlar. Bu durum evdeki üç aileyi de mutlu eder. Fakat her şey Elly'nin biranda ortadan kayboluşuyla bambaşka bir yola girer. Mutlu mesut ilerleyen film, biranda heyecan kazanır ve tepetaklak olur. İlerleyen dakikalar boyunca Elly'nin kayboluşunun ardından ortaya çıkacak kimi 'sırlar', filmdeki bazı karakterlerin hayatını değiştirecektir.
'Tamamen yargı üzerine kurulu.'
Film, Elly'nin garip sayılabilecek kayboluşunun ardından bambaşka bir alana sürükleniyor demiştim. Ortada kaybolan bir kız var ve bu kızın nasıl kaybolduğunu kimse bilmiyor. Bir anda yok oluyor hepsi bu. Arkasında, onu öz ailesinden ayırarak kuzeye götürmenin sorumluluğunu taşıyan üç aile bırakarak...
Pek tabii geride kalanları telaş basıyor. "Nasıl kayboldu?", "nereye gitti?", "öldü mü?" gibi soruların yanında, bir de "ailesine ne diyeceğiz?" gibi sorular peydahlanıveriyor. Kaybolan kızın arkasından sorulan sorular, adeta filmin sonu için belirleyici oluyor. Sorulan sorular gittikçe derinleşiyor ve bu sefer silahların namluları aile içinde dolaşmaya başlıyor. Paniğe kapılınca aile fertleri birbirlerine sırtlarını dönmeye başlıyorlar. Ve yavaş yavaş yargılarını ortaya dökmeye başlıyorlar. Yargıları derken; hem İran'daki kadına karşı kimi hassasiyetler içeren yargılardan, hem de ön yargılardan bahsediyorum. Bir kayboluşun ardından ortaya dökülen ön yargılar, aile içi tüm sırları ortaya dökmeye yetiyor.
'Bir ortadan kayboluş üzerinden toplum incelemesi.'
Darbareye Elly filminin yönetmeni Farhadi'nin bence büyük yanı işte bu noktada ortaya çıkıyor. Yönetmen bir kayboluşu sahneye koyuyor fakat incelediği kesinlikle 'bir kızın kayboluşu' değil. Tam tersine, 'bir kızın kayboluşu üzerinden koca toplumun analiz edilmesi'...
İran'daki kadın hakları konusu çok gerçekçi bir biçimde gözler önüne serilmiş bu filmde. Öyle ki kimileri bu filmi İran'ı kötüleme kampanyası olarak görebilir. Ben, İran hakkında yalnızca kulaktan dolma bilgilere sahip olduğumdan boyumdan büyük yorumlara kalkışmayacağım. Tek söyleyebileceğim; benim duyduklarımla filmin anlattıklarının kesiştiğidir. Yani İran'da 'kadının' çok hassas bir noktada duruyor oluşudur. Kimi zaman hatta 'ben kadınımı hem severim, hem döverim' bakışının toplumda hakim olduğudur. Bu film de, tam bunu anlatıyor.
Ama dediğim gibi, yalansa da koca ülkenin günahını almak kimseye yakışmaz...
Unutmadan! Bildiklerim arasında bir de, filmin başrol oyuncusu Golshifteh Farahani'nin 2008 yılında bir Ridley Scott filmi olan Body of Lies'ta oynadıktan sonra ülkeden çıkma yasağı aldığı var... Ülkesinden çıkamadığı için çağrıldığı Prince of Persia filminin denemelerine katılamadığını, hatta sonunda ülkesinden kaçmak zorunda kaldığını bile biliyorum! Farahani halen Fransa-Paris'te yaşamakta. Ülkesinden uzak ve ülkesine dönme izni bulunmadan.
Tabii ki genelleme yapmak istemiyorum ancak bazı gerçeklerin de korkusuzca söylenebilmesi lazım. Farhadi sırf bu korku yüzünden filmlerinin reklamını, filminin çekimleri bitene kadar yapamamakta. Neden? Çünkü eğer yaparsa İran'ın devlet erkanının çekimlere "dur!" diyeceğinden korkuyor... Bu çok acı. Çok yazık...
Farhadi, Darbareye Elly'le Berlin Film Festivalinde 'Gümüş Ayı' kazandı ve filmini alternatif bir cep sineması olan Ukde Sineması'nda da göstertmeyi başardı. İşte özgürlük budur!
0 yorum :
Yorum Gönder