Die Blechtrommel-Teneke Trampet

30 Haziran 2010 Çarşamba

Die Blechtrommel-Teneke Trampet




Hepimizin çocukluğundan hatırladığı ve bir kez izleyip bir daha hiç rastlaşmadığı filmler vardır. Çok ilginçtir; bu filmler bir kez hayatımıza girerler ve yıllarca bir daha onlarla ilgili hiçbir şeye rastlamayız. Kimi şarkılar, kimi kitaplar da böyledir...

Proust'un Madleni'nin de anlattığı gibi; duygusal hafızamız yıllar boyu gizli bir yerde sakladığı hayatın ögelerini günün birinde bir koku, bir şarkı, bir resim, bir film... sayesinde tekrar usumuza getirir ve dilimize benzersiz bir madlen tadı verir.

Dün gece Ukde Sinema'sında izlediğim film de işte tam böyle bir kurabiye tadındaydı. Küçükken annemin bana inatla izlettirmeye çalıştığı "die blechtrommel-teneke trampet" filmi dün gece Ukde Sineması'ndaydı.

Kimi yerlerinde "ya şurada da şöyle bir şey vardı sanki... yok, yok o bu filmde değildi..." desem ve haklı/haksız çıksam da sanki ilk kez izliyor olduğum bu filme garip bir şekilde aşinaydım.

İzlediğiniz filmin saçma olup olmayışı, büyük mesajlar veriyor ve ya vermiyor oluşu pek önemli değildir böyle bir duygunun karşısında; önemli olan filmin sizi başka bir boyuta taşıyıp taşıyamadığıdır.

Teneke Trampet beni küçüklüğüme götürdü. Uzun süredir görmediğim, uzun bir süre daha göremeyeceğim annemin yanında izliyor gibiydim filmi. Sanki onun yamacına uzanmıştım ve o da "bak bu film Günter Grass'ın 1959’da yazdığı romanından uyarlama. Senaryo çalışmalarına o da katılmış, yani; senaristler arasında da yer almış... Biliyor muydun bu film en iyi yabancı film dalında "Oskar" ödülü almış?... Çocuk büyümeyi reddediyor, ne kadar ilginç değil mi?..." gibi film hakkında bilgiler verip duruyordu.

Çocuğun büyümeyi reddedişini saçma bulsam ya da Meryem Ana'nın kucağında oturan muhtemel İsa'nın bebek halinin boynuna trampet asılışını, eline bagetler tutuşturuluşunu günah saysam, annem kesinlikle kulağıma eğilir ve şu sözleri söylerdi:

"Bu bir tepkidir oğlum. İşlerin kötüye gittiği bir dünyaya, bir topluma karşı derin ve çocuk masumiyetinde fantastik bir tepki... Büyümeyi reddediyor çocuk çünkü büyüklerin neler yaptığını görüyor. Büyümenin hiç bir yanı ona cazip gelmiyor. Büyüsün de kim gibi olsun? Annesiyle yasak ilişki kuran amcası gibi mi? Yoksa sürekli karısını hiçse sayan Hitler yalakası babası gibi mi? Kafasına yatkın tek bir kişi var o da yahudi bir oyuncakcı. Sen bu koşullar altında ne yapardın?
Şu günah meselesine gelince... Evet, belki İsa'nın eline trampeti tutuşturmak saygısızlık gibi gözükebilir ama çocuğun bu eylemi gerçekleştirdikten sonra dediklerine dikkat etmelisin... 'Çabuk ol. Çabuk çal. Çal yoksa çok geç olacak'. Çocuk İsa'ya bunu söylüyor çünkü trampeti onun gözünde bir haykırış. Trampetini ve çığlığını o güne dek hep kötü giden bir şeyleri durdurmak için kullanmış. Aynı şeyi İsa'dan bekliyor. Olaylara bu bakış açısıyla bakmalısın..."

Aldığım bu kesin cevaplar belki de, bugün filmlere başka bir bakış açısıyla bakmamı sağlayan yol göstericiler oldu. O yüzden hiç bir zaman resitallerde, önemli turistik gezilerde, tiyatrolarda, şiir dinletilerinde, sanat galerilerinde eserler karşısında beklenilen tepkiyi vermeyen, veremeyen çocuklara ve onlardan önce ailelerine sitem etmeyin. Çünkü; bir çocuk ancak küçük yaşlardan başlayarak içine "insanlığı" kazır. İşlenmesi lazım ruha ve ağaç yaşken eğilir.

Muhteşem bir filmdi. Umarım altmışıma gelen dek bir daha karşıma çıkmaz...

0 yorum :

Yorum Gönder