Lucky Number Slevin
Belki içilen içkilerdendir, belki de bu filmi izlerken bir yandan güneşin doğuşunu izlemeye kafamı takmamdandır, bu çok methedilen filmden pek zevk alamadım. Binlerce filmden oluşan bir arşiviniz varsa ve geceleyin, sabaha karşı biten bir filmin ardından ikinci bir film koymak istiyorsanız; binlerce filmin karşısına, birini seçmek üzere geçtiğinizde ilk iş olarak neye dikkat edersiniz?
-Konu?
-Ağır bir film olmamalı; unutmayın(!) içki dedim, sabah karşı dedim (ki bu hafif uykulusunuz demektir) ve de bir filmi çoktan devirmişsiniz dedim -laf aramızda bu devirdiğiniz film de Awakenings!-... Sürükleyici olmalı; iyi bir final sahnesi olduğunu bilmelisiniz ki sizi ayık tutsun, son ana dek heyecanınızı koruyun.
-Oyuncular?
-Hollywood filminden bahsediyorsak, oyuncular pek tabii önemli. Öyle oyuncular olmalı ki filmde, bir küçük hareketiyle sizi oturduğunuz yere gömmeli, bir başka hareketiyle aynı hızda gömüldüğünüz yerde sizi doğrultmalı. Sırf oyunculukları izlemek için bile ayık kalmaya çalışmalısınız.
-Yönetmen?
-Tanımıyorsanız sizin ayıbınız olmamalı. Montaj teknikleriyle, sahnelere büyülü dokunuşlarıyla, sağlı sollu kroşeleriyle sizi etkilemeli, "bir dakika ya, ne oldu şimdi orada, buraya neden geldi şimdi bu görüntü?" dedirtmeli... Onun birincil görevi olmasa bile "soundtrack" lere de dikkat etmeli...
İşte tüm bu özellikler yan yana geldiğinde, Buğra Yücesan ile tek bir filmde karar kıldık: Lucky Number Slevin.
Kendisi her ne kadar filmi önceden izlemiş de olsa, ikinci baskı geçerken bir an olsun gözlerini perdeden ayırmadı, öyle ki Whiskey teklifimi dahi reddetti. Sinemasever arkadaşımı bu azminden ötürü tebrik ediyorum.
Filmin başında süresine baktığımda 110 dakika gibi komik bir rakam gördüm. Normalde heyecan aranan filmlerde bu süre iki buçuk saate dek çıkar. Son dönem Hollywood filmlerinde bunu açık seçik görebilirsiniz. Ama bu filmin kısa oluşu, sonunun şöyle bir toparlanacağı izlenimi bırakmıştı bende, nitekim öyle de oldu.
Kısa süren bir filmden alınabilecek kıssadan hisseyi aldığımızı düşünüyorum. Oyunculuklar hakkında pek konuşmak istemiyorum, nitekim oyuncuları normalde pek beğenirim, ama bu filmde Bruce Willis'in donuk, karizma istilasına uğramış surat ifadesinden başlayarak yorum yapacak olursam işin tadı kaçar. Bu sebepten bu kısmı atlıyorum.
Seven tarzı bir film bekliyordum, yanından dahi geçemedi. Tek, aklımda itinayla tuttuğum bir sahne var:
Mr. Goodkat: The reason I'm in town, in case you're wondering, is because of a Kansas City Shuffle.
Nick: What's a Kansas City Shuffle?
Mr. Goodkat: A Kansas City Shuffle is when everybody looks right, you go left.
Nick: Never heard of it.
Mr. Goodkat: It's not something people hear about. Falls on deaf ears mostly. This particular one has been over twenty years in the making.
Nick: Twenty years, huh?
Mr. Goodkat: No small matter. Requires a lot of planning. Involves a lot of people. People connected only by the slightest of events. Like whispers in the night, in that place that never forgets, even when those people do. It starts with a horse.
0 yorum :
Yorum Gönder