88 Minutes

15 Temmuz 2011 Cuma

88 Minutes


Jack Gramm (Al PACINO)


Eğer iyi bir konuşmacı iseniz kimi zaman başınız belaya girebilir. Hukukta iki kere iki dörttür, kötü savunursan üç'e düşer, iyi savunduğun takdirde de kimi zaman beş'e çıktığı görülmüştür, der bu işi iyi bilenler. Doğrudur. Eğer iyi bir hatipsen, en olmayacağı oldurmayı bilirsin. 

Şöyle bir baktığında bu iyi bir özellik gibi gözükebilir gözüne. Haklısın, bu özellik seni kimi zorluklardan kurtarır, kimi asla elde edemeyeceğini bildiklerini kucağında bulmanı sağlar. Ancak her güzel şey gibi, bu yetinin de bir çirkin yanı vardır ve sen bu makası 'o çirkin yanından' kavramak istemezsin.

Bir süre sonra işler o kadar sıkıcı bir hale gelir ki, kimse seninle laf ebeliğine girmez. Bilir yenileceğini. Bir şekilde haklı çıkacaksın, sindireceksin karşındakini. İki kelime edip, yıldıracaksın karşındakini. En haksız konumda da olsan çıkacaksın üste. Karşındaki bunu bilecek ve yenilgiyi kabullenecek. Dişin kaşınacak karşındakinin etine, tırnaklarını batırmak isteyeceksin, fakat nafile... Bir bakacaksın karşında kimse kalmamış, herkes sinmiş ve sönmüş. 

Bu bahsettiklerim başına gelebilecek sıradan şeyler. Bir de pek sıradan olmayanlar var. 

Mesela:

Hatiplikte o kadar nam salacaksın ki; artık kimi haklı olduğun konularda bile haksız durumuna düşeceksin!.. Ağzın iyi laf yapıyor ya, nasılsa haksızı da haklıyı da aynı tasta eritmesini iyi bilirsin.

Katil olduğundan emin olduğun bir sanığı idam sehpasına yollamak istiyorsun. Bu senin için çocuk oyuncağı. Senin işin bu!.. İşini yapıyorsun ve her şey tam istediğin gibi gerçekleşiyor. Amacına erişiyorsun, sanık idama mahkum ediliyor... 

"Her şey iyi güzel!..", derken sen, beklenmedik bir durum gelişiyor: bir anda bir fikir ortalığı karıştırıyor, bir şüphe: "bu adam zaten sokaktan cumhurbaşkanını bile bir kalemde idama gönderebilecek kadar iyi bir hatip; ya bu sanık suçsuzsa ve bu adam ya basit bir yanılgı sonucu sanığı idam sehpasına yollattıysa?"

Medya boş durur mu?.. Bu spekülatif fikri yayıyor haliyle. Ortaya bir tartışma tepsisi sunuyor, herkes alacağını alsın, keyfine baksın. Toplum şekilleniyor. Ortalık savaş alanı. İdamına bir hafta kala, sanığın mahkumiyet süreci acil alınan bir kararla donduruluyor!..


Şimdi sen, seninle baş başasın!.. Yarattığın kaosu söndürmek durumundasın!..

1-Halk, sanığın gerçek anlamda suçlu olduğuna inanmak istiyor.

2-Devlet, delillerini güçlendirmeni istiyor.

3-Sanık, içeriden tuttuğu 'maşalar' -kimileri burnunun dibindeki insanlar(!)- sayesinde seni öldürmeye çalışıyor...

Her şey bir telefonla başlıyor: 

"88 dakikan var doktor, yaşayacak son 88 dakika!.. Zaman akıyor!.. Tik Tak Dok!"

***
Fena sayılamayacak konusuna ve gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan birini kadrosunda bulundurmasına rağmen '88 Minutes' anca vasat bir film. 

İnsan Al Pacino adını bir filmin kadrosunda görünce bir garip oluyor, "ne zaman geliyormuş sinemalara, aman kaçırmayalım!" diyor. Ancak Ukde Sineması'nda izlediğim en zayıf filmlerden biri maalesef Al Pacino'nun baş rolünü oynadığı 88 Minutes filmiydi.

Söylenecek fazla söz yok. Sinemadaki hayal kırıklıklarını anlatmak yersizdir, izlemek, kendi yasalarına göre yargılamak lazım. Bir sinema eserini de edebi eserlerden ayıran üç beş farktan biri de bu olsa gerek!..
 
***

"Tik Tak Dok!", filme dair en yaratıcı replikti. Al Pacino'nun öğrencilerine son sahnede yaptığı konuşmadan çok daha etkili ve gerçekçiydi.

Not: Bu yazıda yaptığım, ilk cümlelerde anlattığım özelliklerden mahrum bir kurmacadır.

0 yorum :

Yorum Gönder