Oldboy

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Oldboy


Oldboy, 2003



1929 Şili doğumlu sürrealist sinema yönetmeni Alejandro JODOROWKSI'ye 'en beğendiği beş cinayet sahnesini' sordukları zaman, şöyle bir düşünmüş ve sonra da "bir tanesi kesinlikle, Güney Kore filmi olan Seom'daydı!", demiş ve aldığı cevap sonrası şaşkınlığını gizleyememiş röportöre çıkışmıştı: "bir ABD filmi söylememi bekliyordun değil mi?.. Hayır, en iyi cinayet sahneleri Kore'den çıkar!".

Geçen gece Ukde Sineması'nda gösterilecek olan filmi seçmek için arşivimin başına geçtiğimde, aklımda Jodorowski'nin işte bu sözleri vardı. Yine bir Güney Kore filmi olan Oldboy'u, hiç düşünmeden, seçtik. Filmi başlattık, izledik, bitirdik ve kendi kendimize şöyle düşündük: "yahu arkadaş, bu Güney Korelilerin nesi var?.." Nasıl bir ülkede yaşıyorlar ki böyle bir ruh haline bürünüyorlar?.. Bu kadar 'siyah' bir sanat anlayışı olabilir mi!"

'Manga'dan türeme!..'


Memleketimizde anca lüks kitabevlerinde  bulabileceğiniz bir şeydir 'Manga', o da olsa olsa İngilizce'sini. Pek popüler olamamıştır haliyle 'Manga' denen çizgi romanlar bizim topraklarda, fakat seveni de tam sever 'Manga'ları. Geçen sene tanıştığım bir kızın koca bir rafı Manga ile doluydu mesela, "bir tane okuyayım dedim, işte gördüğün bu 'manga' rafı ortaya çıktı sonra", demişti hiç unutmam...

Bu sebeptendir ki Manga kültürüne dair 'pek sınırlı' bilgiye sahibimdir. Ancak şöyle ifade edeyim; eğer her Manga'nın konusu, şu Oldboy'un konusu gibiyse, aman çocuklardan uzak tutun; kitabevlerinin bir bildiği var demektir...

Oldboy'un yönetmeni Chan-wook Park'ın Oldboy'u, meşhur Japon Manga Oldboy'dan türettiğini düşünürsek, öyle zannediyorum ki yukarıdaki tezimin sağlamasını yapmış oluruz!..

***




Tarantino'nun Kill Bill'inde bir takım sahnelerin kendine has bir çekim tarzı vardı. Gönül ister ki ismini bileyim de söyleyeyim, gönül ister ki siz de ismini bilin doğrudan anlaşalım. Fakat ben izah etmeyi yeğliyorum:


Hani şu sessiz sahneler var ya... Hani sanki Asya'dan kopup gelmişler!.. İşte onlardan bahsediyorum. Karizmatik bir dövüş aleti, siyah giyinmiş adamlar ve bir söz söyledikten sonra durağan bir ses efektiyle kameranın oyuncuların suratından kayması anı... Sanki bir roman okuyormuşçasına, sessiz ama sert sahneler... Ağır çekimler, ama hızlı sahneler...

Kill Bill'deki Lucy Liu'nun ailesinin öldürülüşüne, çocukluğuna döndüğü sahneleri hatırlayın. Hani şu çizgi film modunda çekilmiş olan sahneler var ya, onları gözünüzün önüne getirin işte...

Psikolojik olarak bir hayli zorlayıcı sahneler bunlar, hele ki ABD sinemasına vurgunsanız, çoğu zaman altından kalkamazsınız bu sahnelerin; yorar sizi...

İşte Oldboy'da bu teknikle çekilmiş bir film. Aslında 'çekilmiş' deyip, topu kameramana atmak biraz yanlış olabilir; diyaloglar, müzik, oyunculuk... aslında filme dair her teknik, işte bu tarzın eseri.

Manga okumasını sevenler Oldboy'u pek beğeneceklerdir; zira film Manga'nın kare kare beyaz perdeye aktarımı gibi...

***

Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu'da filminin akabinde Yekta Kopan ile, NTV için bir röportaj yapmıştı. Sinema ile ilgili kimselerin rahatlıkla göndermelerde bulunabileceği 'kültür membası' bir söyleşi gerçekleştirmişlerdi. Önümüzdeki yazılarımda mutlaka, bahsi geçen röportaj sayesinde N.B. Ceylan'dan alıntılar yapacağım. Ama bu yazı için sadece bir cümleyi ön plana çıkarmayı hedefliyorum.

"Sinemanın gittiği yeri görünce, kendimi fazlasıyla yalnız hissediyorum... Bana öyle geliyor ki sinema, üzerine en çok yaptırım uygulanan sanat dalı. Bir yazara romanının kaç sayfa olacağını söyleyemezsiniz, ancak sinemacı filmini belli 'normlarla' sınırlı tutmak zorunda kalıyor çoğu zaman. Bir sinema filminin süresi tartışma konusu olabiliyor, nasıl ve hangi tekniklerle çekileceği de elbette..."
(Röportajda bu fikri başka cümlelerle anlatıyor N.B Ceylan; benimkisi aklımda kalışları itibariyle aklımda kalanlar.)

İşte bu normların tamamen dışında bir film Oldboy. ABD filmlerinden, ya da amerikanize olmuş sinemalardan ırak bir film... Alışmakta güçlük çekebilirsiniz, ancak bir kere kaptırdınız mı kendinizi, tadından da yenmez!..

***
Dae-su Oh'un (Min-sik Choi) kimliği belirsiz kişilerce kaçırılıp, tam 15 yıl boyunca, içinde televizyonu olan ve orta sınıf bir otel odasını andıran bir 'hapiste' tutsak edilmesini ve ardından 'bir anda', hiçbir açıklama yapılmadan serbest bırakılmasını anlatıyor Oldboy. Dae-su Oh'un, bu esrar perdesini aralamak, kendisine bu hainliği yapanı bulup intikamını almak için tam 5 günü var! Ne eksik, ne fazla. Zaman akıyor ve bir yandan istediğine gittikçe yaklaşırken, beri yandan da önüne çıkan kafa karıştırıcı engellerle uğraşıyor Dae-su Oh. O filmin içinde uğraşırken, siz de beyaz perde önünde kafa patlatıyorsunuz filmin sırlarına... Bir süre sonra Dae-su Oh ile aranızdaki duvar eriyip ince bir zara dönüşüyor; siz Dae-su Oh oluyorsunuz, Dae-su Oh da siz!..

***
İşin aslı Oldboy, filmin yönetmeni olan Chan-wook Park'ın "İntikam Üçlemesi'nin" ikinci ayağı. İlk film: Boksuneun Naui Geot, üçüncü film ise: Chinjeolhan Geumjassi. Ben bu diğer iki filmi izlemedim. Ancak yorumlarda belirtildiğine göre Oldboy'un içerisinde ilk filme dair kimi hikayelerden parçalar mevcut. Aynı bakış açısıyla üçüncü filmde de ikinci filmden, yani Oldboy'dan kimi parçalar bulunabilir, bu da üçüncü ve birinci filmleri de edinmek ve izlemek için yeterli bir sebeptir!

***

*Kameranın -dolayısıyla izleyicinin- duvara dönüştüğü, ipincecik bir koridorda on beş kişinin hunharca dövüştükleri sahneyi ve bu sahnede kullanılan çekim tekniklerini çok beğendim.


*Bir insanın intikam uğruna gözünü karartabiliyor oluşunu sevdim.

*Aynı insanın 'son derece makul' bir sebep ile, süt dökmüş kediye dönüşünü daha çok sevdim.

*Manga nedir, bir nebze olsun bir şeyler anlayabilmiş olmak hoşuma gitti.

*Dünyanın bir ucundan bir film izlemiş olmayı sevdim.

*Meselesi olan bir film izlemiş olmayı sevdim.

*Ahtapotların çiğ çiğ yeniliyor oluşlarına inanmak istemiyordum; inandım.

*Filmin ismini sevdim.

*Oyunculukları -bilhassa Ji-tae Yu'nunkini- çok beğendim.

Ji-tae Yu

Kalitesi ve gerilimi yüksek, kaçırılmayacak kadar güzel bir film... Önerilir!

Kapanışı filmi izleyenlerin anlayacağı güzel bir şiirle yapalım:
-Solitude-

LAUGH, and the world laughs with you; 
Weep, and you weep alone.  For the sad old earth must borrow it's mirth, 
But has trouble enough of it's own.  Sing, and the hills will answer; 
Sigh, it is lost on the air.  The echoes bound to a joyful sound, 
But shrink from voicing care. 

Rejoice, and men will seek you;  Grieve, and they turn and go. 
They want full measure of all your pleasure,  But they do not need your woe. 
Be glad, and your friends are many; Be sad, and you lose them all. 
There are none to decline your nectared wine,  But alone you must drink life's gall. 

Feast, and your halls are crowded;  Fast, and the world goes by. 
Succeed and give, and it helps you live,  But no man can help you die. 
There is room in the halls of pleasure  For a long and lordly train, 
But one by one we must all file on  Through the narrow aisles of pain.

Ella Wheeler Wilcox



Dip Not: Filmi izleyip de beğenenler için önerim; muhakkak 2010 Güney Kore yapımı Akmareul Boatda isimli filmi izlemeleridir.


0 yorum :

Yorum Gönder