Un Cuento Chino
'Ignacio Huang' ve 'Ricardo Darín' |
Şöyle yapalım: koca bir dünya haritasını önümüze serelim; bir direksiyonu çevirir gibi bir kaç santim sağ tarafa doğru döndürelim haritayı; kağıdın en solundaki ciddi kara parçası Arjantin, en sağındaki ciddi kara parçası da Çin Halk Cumhuriyeti olsun. Koca bir sopanın ucuna iki ülkeyi şiş kebap gibi dizmiş olduğumuzu hissettiğimiz anda tam ortadan; yani aşağı yukarı Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin olduğu yerden ikiye katlayalım haritayı. Çin ve Arjantin birbirinin üstüne bindi mi?.. Hah, işte şimdi 'Un Cuento Chino'; Türkçe'siyle 'Bir Çin Hikayesi' hakkında konuşmaya başlayabiliriz!
Ukde Sineması'nın blog'unu az çok takip edenler bilirler, Arjantin'le fena sayılmayacak bir kan bağım vardır. Çok severim bu ülkeyi, neyi var neyi yok sahiplenirim, o da ne zaman ihtiyacım olsa beni sofrasına davet eder: geçinip gideriz mutluluk ve huzur içinde yaklaşık dört yıldır.
Haliyle bana kimi zaman Arjantinliler derler ki: "yok efendim şu filmi izle, yok efendim bu şarkıcıyı dinle, yok efendim bilmem hangi kitabı oku...". Bu böyle sürüp gider uzun zamandır!
Bu sayede az şey öğrenmedim Arjantin kültürüne dair. Martin Fierro'yu bilir misiniz misal?.. Yahut Carlos Gardel kimdir?.. Hiç Tango yapmışlığınız var mı kendisiyle?..
Her neyse, bugün mevzu bahis Ricardo Darín, Ignacio Huang ve Sebastián Borensztein. Bu üç adam oturmuşlar bir film yapmışlar, çok değil, geçenlerde -24 Mart 2011, Arjantin'de gösterime girdiği tarih- bendenize de Ukde Sineması'nda filmin projeksiyonunu yapmak düştü: kırmayalım Arjantinli dostlarımızın ricalarını!..
Ukde Sineması gösterim tarihi: 18 ağustos 2011... Fazla gecikmiş sayılmayız değil mi?..
***
Günün birinde bir Çinli, Çin Halk Cumhuriyet'inin sahip olduğu muazzam yeşillikler arasında bir gölde, küçük bir kayığın içine sevgilisini almış; bir yandan suda süzülüp bir yandan yemek yiyor. Son lokmalara yaklaşıldığı sırada Çinli aşık küçük kayığının ona yakın olan ucuna dönüyor ve saklı tuttuğu yerden iki adet alyans çıkartıyor. Aklında binlerce mutlu fotoğraf, gözleri dolmuş bir şekilde yüzünü sevgilisine bir dönüyor ki sevgilisini çığlık atarak gökyüzüne bakarken buluyor; çünkü tam o anda gökyüzünden kendi dilinde naralar atarak bir 'inek' düşüyor!.. Tam kadının, Çinli'nin sevgilisinin tepesine...
***
Çok hızlı bir başlangıç oldu değil mi?.. Bu bir öykü olsa, ya da herhangi bir romanın girişi; muhtemelen okuyucu kitabı kapatır "yok daha neler, nereden verdim bu salak kitaba bu parayı", der. Ancak sinemanın büyüsü de burada! Mümkün olduğunca inandırıyor sizi senaristin aklından geçen uçuk-kaçıklıklara, görsellik sağ olsun!
***
Bu, hikayenin; haritanın sağ kanadında; yani Çin Halk Cumhuriyet'inde kalan kısmı. Bir de işin sol kanadı; yani Arjantin kısmı var!
O tarafta da bizi kendi halinde, yaşamayı unutmuş, 'kendi yağında kavrulan' bir nalbur karşılıyor: Roberto (Ricardo Darín). Karamsar bir karakter Roberto. Hayattan büyük beklentileri olmayan bir koleksiyoncu. Kırklı yaşlarda, orta halli bir adamcağız.
Koleksiyonculuğu da zaten biraz bu 'boşluğu' yüzünden. Karşısında ona aşık bir kadın, Mari (Muriel Santa Ana) var, her haliyle sevgisini belli ediyor Roberto'ya ancak Roberto'dan herhangi ciddi yaklaşım göremiyor. Ara sıra kaçamakları olmuyor değil, ancak iki orta yaşlı kimseden beklenmeyecek kadar gayrı ciddi.
Roberto'nun her şeye verecek bir cevabı var! Yukarıda yazdığım cümlelere ve takındığım suçlayıcı tavra dahi verecek bir cevabı var! Çok zor bir hayat yaşamış. Filmin içindeki güzel sahneleri bölmek istemediğimden sadece ana-babasını çok ufakken kaybettiğini söylemem yeterli olacaktır, öyle zannediyorum.
Özet olarak içindeki o boşluğu kimi koleksiyonlar yaparak dolduruyor. Bir çeşit 'hayatta kalma hobisi' denebilir buna...
Koleksiyonlarından kimileri anlamsız, kimileriyse fevkalade anlamlı. Mesela kendisini doğururken vefat etmiş annesine, annesinin her doğum gününde, bir ufak biblo -cam oyuncak mı deseydik acaba?- hediye ediyor. Annesinin çerçeveli fotoğrafının durduğu bir küçük camlı dolap, baştan aşağı ufak cam biblolarla dolu! Böylece hem ruhunu tatmin ediyor, hem de bir yandan 'biblo' koleksiyonu yapmış oluyor.
İtalyan l'Unità gazetesini düzenli olarak alıyor ve içinden gözüne absürt gelen her türlü haberi kesiyor, deri kapaklı bir deftere muntazamca yapıştırıyor. Yani absürt haberler koleksiyonu yapıyor.
Gibi... gibi...
***
Bir itiraf: ben de buna benzer bir koleksiyon yapmak isterdim...
***
l'Unità-Bir İtalyan Gazetesi (kuruluş yılı 1924) |
l'Unità gazetesinin önemini film benden çok daha iyi anlatacaktır. Ve inanıyorum ki sadece bu hikayeyi dinlemek için bile bu film izlenmeye değer.
'Peki bu iki tip nerede ve nasıl karşılaşıyorlar?'
Roberto, garip beğenileri olan bir adam ve sıradan insanlar gibi yaşamıyor demiştik. Mesela dükkanına sipariş ettiği çivilerin bulunduğu kutuları açıyor ve kutunun üzerinde yazan rakam ile içindeki çivi sayısı birbirini tutuyor mu diye kontrol ediyor.
Bu bir çeşit gariplik olarak algılanabilir. Ancak şöyle bir düşününce 'aslında bu bizim de yapmamız, her tüketicinin de yapması gereken bir şey değil mi?'. Tüketici hakkı, denen şu mefhum hani!.. Yani garip dediğimiz garip de, kime göre be birader?..
Bir diğer gariplik ise, ikilinin arasındaki her şeyin başladığı o absürt gün, Roberto'nun Buenos Aires uçak pistinin kenarında, birasını yudumlayarak uçak iniş-kalkışlarını izlemesi... Keyfi yerindeyken Roberto'nun, bir anda yanı başında bir taksi durur ve ufak tefek bir Çinli taksiden aşağı atılır!.. Soğuk ve insanlarla iletişim kurmayı tercih etmeyen Roberto'nun bile bir vicdanı vardır ve sonradan kimi zaman pişman olacak olsa bile, Çinli Jun'a yardım eder, onu yanına alır ve bir kez olsun dahi anlaşamadan -Jun'un Çince, Roberto'nun da İspanyolca konuştuğunu ve başka dil bilmediklerini ekleyelim- Jun'a, Arjantin'e geliş sebebi olan 'amcasını' bulma konusunda yardım eder.
***
Arjantin, Buenos Aires'teki Çin Mahallelerinden birinde, baş rol oyuncuları Roberto ve Jun. |
*Birçok Amerikan sitesi bu filmi 'komedi' filmi olarak göstermiş. Bilgisizliğin böylesi!.. Her kim ki bu filmi komedi filmi diye izler, yanılır. Bu film içinde komedi ögeleri barındıran bir dramdır.
*Ricardo Darín uzun süredir takip ettiğim, ne var ne yok tüm filmlerini izlemeye çalıştığım bir aktör. Geçen yılki İstanbul Film Festivali'nde 'El Baile de la Victoria' filmini izlemiştim, pek etkileyici bulmamakla beraber beğenmiştim. Hatta geçen yıl izlediğim en ilginç bir kaç sahne o filmden çıkmıştı (merak edenlere, baş roldeki dilsiz kızcağızın kulağa çarpan her tür müzikle senkronize bir biçimde ettiği dansı hatırlatırım). Buna rağmen bütün olarak ele alındığında film zayıftı. O zamandan beri, Ricardo Darín'in eski filmlerini izlemiş biri olarak ben, bu muhteşem oyuncunun sanki biraz 'maço' rollere sığındığını hissediyor, üzülüyordum. Gerçekten bunca 'yumuşak', biraz daha insanın 'bamteli'ne dokunan filmin ardından sükse getiren 'El Secret de Sus Ojos' gibi bir filmin, Ricardo Darín'in gidişatını bu kadar etkilemiş olmasını anlayamıyordum. Resmen git gide sert adam karakteri Ricardo Darín'in üstüne yapışıyordu! İşte bu 'yumuşak'film, Ricardo Darín'in sırtındaki o ağır yükü, inanıyorum ki tereyağından kıl çeker gibi almıştır. Haliye, benim gibi Ricardo Darín'in 'eli silahlı rollerle' harcandığını düşünenler için de büyük bir rahatlama anı bu, hiç kuşkusuz!
*Film "Arjantin insanı ile Türk insanı birbirine pek benziyor canım!", görüşünü savunanlar için muhteşem bir kanıt niteliği taşıyor. Öyle ki kimi zaman Ricardo Darín'in aslında Türk olma ihtimalini hesaplarken buluyorsunuz kendinizi!
*Bu kadar düşük bütçelerle, bu kadar büyük işler yapabilen Arjantin sinemasına helal; gülmek, eğlenmek için ancak bayağılıklar görme ihtiyacı duyan biz Türklere de yazıklar olsun!.. Adamlar yoktan var ediyorlar, haberimiz yok!.. Tren kaçıyor ama bizim ruhumuz duymuyor, umurumuzda değil!.. Bari böyle filmler izleyelim de biraz feyzalalım, dyor, son noktayı koyuyorum!
Dip Not: Filmi izlemeden evvel İngiltere-Arjantin savaşıyla ilgili bilgi edinmeniz yararlı olabilir. (Malvinas adaları savaşı)
0 yorum :
Yorum Gönder