Kingdom of Heaven

21 Temmuz 2011 Perşembe

Kingdom of Heaven


'Balian de Ibelin', Orlando BLOOM



Savaş filmi yapmak, deontolojik değerlere sahip sinemacılar için zor iştir. Zira savaş dediğin iki ucu boklu değnek olduğundan, her iki uçtaki boka da aynı mesafede yaklaşmasını bilmelisin. The 'Kingdom of Heaven' da, işte bunu becermeye en çok yaklaşmış savaş filmlerinden.

'The Departed', 'London Boulevard' ve 'Body of Lies' gibi üst düzey aksiyon filmlerinin başarılı senaristi William Monahan'ın kaleminden çıkma; 'Gladiator', 'Black Hawk Down', 'American Gangster' gibi seyircinin ilgisini üzerine çekmeyi iyi bilen filmlerin yönetmeni Ridley Scott'un imzasını taşıyan bir savaş filmi 'Kingdom of Heaven'.

Konusu; 'haçlı seferleri'... Zor konu. Hele yapıldığı dönemi dikkate alacak olursak-yıl 2005-, sanırım işin ciddiyetinin daha iyi farkına varırız. Biraz düşünelim o dönem dünyada neler oldu, diye.

***
Film ekibi, filmin çekileceği yer olan Fas'a iner. Hazırlıklar başlar, set son kez gözden geçirilir, çekimler başladı başlayacak Daily Telegraph gazetesinde bir haber: "bu film açık seçik Bin Ladin'e sataşıyor!"... Set ekibi şokta. Düşünün, İslam dünyasının (belki de 'Arap dünyasının' demek daha doğru olur) Hıristiyan dünyası ile (belki de 'ABD ile' demek daha doğru olur) en 'elektrikli' olduğu dönemde, güvenliğinizin tam olarak sağlanıp sağlanmadığından emin olamadığınız bir yerde, Haçlı seferleri üzerine bir film çekiyorsunuz ve böyle bir haber yapılıyor hakkınızda -hem de bu haber Daily Telegraph gazetesine ait.

Liam NEESON ve Orlando BLOOM

'Kovboylarla dolu bir kasabada, kafada kıpkırmızı elma ile dolaşıyor olmaktan beter bir durum!..'

Hollywood'un hararetlenmiş yapımcı odalarında yapılan uzun süren toplantıların ardından, filmin senaryosunun dünya basını ile paylaşılması yönünde, sağlıklı bir karar çıkıyor. 

Her şey bitti, artık gönül rahatlığı içerisinde filmimize devam edebiliriz, derken bir ikinci şok, set ekibini bu sefer daha derinden vuruyor. UCLA Hukuk Fakültesi eğitim görevlisi Profesör Doktor Khaled Abou el Fadl film üzerine kaleme aldığı bir yazıda aynen şöyle bir ifade kullanıyor: "Bu filmin insanlara, Müslümanlık'tan nefret etmeyi öğrettiğine inanıyorum. Gözlerde Müslümanlara dair; 'aptal', 'derin konular hakkında düşünmesini bilmeyen', 'geri kafalı' ve 'engelli insanlar' imajı uyandırmak asıl amaç..."

Orlando BLOOM ve Jeremy IRONS

Film ekibine ve yapımcılarına yönelik ikinci darbe!..

Tüm bu eleştiriler, haliyle Fas Kralı IV. Muhammed'i de son derece etkiliyor. Bereket; Fas, her ne kadar bir krallık da olsa, mümkün olabildiğince 'modern' bir krallık... IV. Muhammed hemen ipleri ele alıyor ve Ridley Scott'a ve tüm sete özel güvenlik tahsis ediyor.

İşin beni düşündüren kısmı şurası:

Ben filmi izlerken İslam'a, dolayısıyla Müslümanlara karşı herhangi bir sataşma, aşağılama göremedim.

Kimi Batı cephesi üstünlükleri var, yok değil. Mesela şu Kudüs'ün Balian tarafından savunulması sahnesinde, zayıflığı her halinden belli olan; kralını yitirmiş, asker açığı olan(...) bir Haçlı ordusunu arkasını almış Balian'ın, Kudüs'ü savunurkenki savaş stratejisi çok zekice. Öyle ki "Kudüs akşama bizimdir!" diyen Selahaddin Eyyubi'nin ordusu, Kudüs kapılarında beklemedikleri bir direnç ile karşılaşıyor... Bu bir nebze, evet, küçük düşürücü bir olaydır... Ancak benim bunu bir çeşit 'Müslüman aşağılaması' olarak alabilmem için, işin gerçeğini bilmem lazım. Yoksa kim karar verebilir ki, bunun bir sataşma olduğuna?.. Ya gerçekten durum buysa?.. Hiç mi görmedik, çocuklarımıza anlatmadık, okullarda ezberleyip tahtada birbir sıralamadık 'on kişilik' orduların 'yüz binleri' devirdiğini?


Devam ediyorum: 

Film biter, dünyaya dağıtımına başlanır ve Beyrut'ta bir sinema salonundaki gösterimi sırasında, 'heyecan verici' bir olay yaşanır. Filmin bir sahnesinde Selahaddin Eyyubi, savaş alanında yere düşmüş bir Haç'ı, yerden kaldırıp, dik bir biçimde masaya koyuyor. İşte bu ağır çekimde verilen sahne Beyrutlu'ları heyecanlandırmış olacak, salondaki çoğu kimse ayağa kalkıp Selahaddin Eyyubi'nin bu hareketini alkışlıyor -gerçekten dini duyguları kabartmasını bilen bir sahne; tabii Müslümanlar için.

Ghassan MASSOUD, Selahaddin Eyyubi rolünde
Buna benzer hadiseler, farklı Müslüman ülkelerde de yaşanıyor ve işte tam bu sırada aklımdaki iki küçük bilgiyi birleştirme ihtiyacı duyuyorum: 

1-Ridley Scott, senaryoyu defalarca değiştirdiklerinden bahsediyor.
2-Senaryosu perdeye aktarılmadan tepki çeken bir Haçlı seferleri filmi, bittikten sonra Müslümanlarca ayakta alkışlanıyor.

Acaba senaryo, film çekilirken hafif değişikliklere uğramış olabilir mi?
Eğer uğradıysa bunda Muhammed IV'in Ridley Scott için özel olarak arttırdığı güvenlik önlemlerinin yahut film ekibine olan özel ilgi-alakasının bir etkisi olabilir mi?.. 

***
  • Metis Yayınlarının kataloğunda da bir kitabı mevcut olan (İran, Ketlenmiş Halk), Kolombiya Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmış Hamid Dabashi; filmin başından sonuna kadar hep film ekibiyle birlikte olmuş ve onlara faal olarak tarih danışmanlığı yapmış... Belki de sırf bu küçük bilginin hatırına filmin gerçekçiliğine inanmak lazım. Lazım mı gerçekten?..
  • Orlando Bloom'un, başrol için 30 kiloluk kas yapmasını takdir ediyorum.
  • Liam Neeson, Jeremy Irons ve Eva Green'i bir filmde, hep birlikte görmek güzeldi.
  • Edvard Norton'ın cüzzamlı kral, Kral Baldwin'i oynamasından önemli bir oyunculuk dersi çıkarmak gerekmiyor mu acaba?.. Adamın filmin kadrosunda olduğunu, film sonrası yaptığım araştırmalardan öğrendim. Bu kadar 'adını duyuramayacağı' bir rolü tercih etmesindeki sebep, adını duyurmakla işi olmadığı anlamına gelir mi ki?
    Edward NORTON
      Edward NORTON
  • Zekice tasarlanmış savaş sahneleri, bence doyurucuydu.
  • Böyle filmlerde niçin Fransızlar Fransızca, İtalyanlar İtalyanca konuşmazlar. Anladık film ABD filmi de, bu kadar mı zor ana diline uygun oyuncu seçimi yaparak filmi gerçek koşullarına uygun, dolayısıyla 'gerçekçi' hale getirmek?..


Balian: "Tüm bu zevale değer miydi? Kudüs'ün önemi nedir?"
S. Eyyubi: "Hiç bir şey... Her şey!"

0 yorum :

Yorum Gönder