Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance)
Birdman'i Alejandro González Iñárritu külliyatının son halkası olarak değerlendirmek yetmez. Birdman ayrıca yönetmenin çöküşünün de son halkası.
2000 yapımı Amores Perros, 2003 yapımı 21 Grams ve ardından, benim için "zirve" değeri taşıyan 2006 yapımı Babel... Bu saydıklarım Iñárritu'nun ne kadar başarılı bir sinemacı olduğunun en belirgin kanıtıydı... Harikulade hikayeler, iyi yazılmış senaryolar, müthiş çekimler ve akıllara ziyan kurgu teknikleri. AMA her şeyden önce film boyunca ve film bittikten sonra uzun bir süre kendi kendinize sorduğunuz sorular; hayatınıza dair, yaşamınıza dair, varoluşunuza dair sorular. Iñárritu bize ilk üç filmiyle "kreşendo" bir biçimde bunları yaşatmış, geleceğe yönelik de benzer vaatlerde bulunmuştu. Bu üç film... Iñárritu'yu Iñárritu yapan filmler bunlardı. Peki sonra ne oldu?
Babel filminin sonunda Chieko Wataya Tokyo'da yaşadığı gökdelenin balkonuna çırılçıplak çıktı; teknolojinin, yüksek binaların, sanayinin ve kapitalizmin ortasında yapayalnız kaldı, kamera uzaklaştı ve sahne karardı. Sahnenin kararmasıyla, Iñárritu da karardı.
2010 yapımı Biutiful'dan akılda kalan Javier Bardem'in harikulade performansıydı. Güzel filmdi, ama o kadar da "Biutiful" değildi. Bir şeyler eksikti. Iñárritu'nun hep anlatmaya çalıştığı o "varoluşsal mesele"ye dair, filmde söylenen pek fazla söz yoktu.
Derken Birdman haberleri geldi. Bekledik, Birdman çıktı ve evet, artık Iñárritu Hollywood'lu bir yönetmen olmuş, blockbuster'ların peşine düşmüştü. Tıpkı memleketlisi Alfonso Cuarón gibi...
***
Birdman'de Riggan Thomson'ın (Michael Keaton) hayatının duraklama (çöküşe giden bir duraklama) dönemine tanık oluyoruz.
Riggan Thomson ortayaşın hafif üzerinde, en son 1992 yılında beyazperdede canlandırdığı bir karakterin verdiği "eh işte" şöhretle yaşayan bir tiyatrocu. Oyuncu demiyorum, tiyatrocu diyorum; çünkü Thomson Brodway'de minik bir tiyatronun "aşağı yukarı her türlü işiyle" bir başına ilgileniyor. Sahneye oyun koyuyor, yazıyor, yönetiyor, oynuyor vesaire vesaire.
Sorun şu ki; Thomson ne yaparsa yapsın hala en son 1992 yılında oynadığı Birdman isimli filmin gölgesinden kurtulamıyor. Onu tanıyanlar Birdman'deki rolüyle tanıyor, onunla fotoğraf çektirenler hala "Birdman'deki performansıyla hatırlıyor.
***
Thomson Brodway'deki ufak sahnesinde bir oyun sergileme hazırlığında: Raymond Carver'ın What We Talk About When We Talk About Love isimli oyununun bir tür modern uyarlaması.
Thomson çeşit çeşit oyuncuyla çalışıyor. Önemli bir rol için karar kıldığı oyuncuysa "metot oyunculuğu"nu artık abartmış Mike (Edward Norton) isimli bir psikopat.
Mike'ın "nevi şahsına münhasırlığı" kimi zaman adamı deli etse de, Thomson sadece oyununun iyi çıkması ve bir tür "komple sanatçı" olarak anılabilmesi için kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyor.
Pek çetin yollardan geçtikten sonra Thomson nihayet oyununu sahneleyebiliyor ve pek umut olmasa da "gerçekleştirdiği bir olağandışı" eylem sayesinde oyununu seyirciye, ama her şeyden önce "dediği muhakkak takip edilen ve Brodway üzerinde fevkalade büyük bir etkisi olan" bir tiyatro eleştirmenine beğendirebiliyor.
Konu üç aşağı beş yukarı böyle...
***
Filmin en büyük muhabbeti hiç kuşkusuz kurgusu... Plan sekans, "benim!", diyen yönetmenin (ya da oyuncunun) yeltenemeyeceği kadar zor bir çekim tekniği.
Şöyle anlatalım. Planlar sahneleri, sahneler de sekansları oluşturur. A'nın B ile bir odada konuşmasını, diyelim, 3 farklı planda çektiniz. Ardından A odadan ayrıldı ve C ile buluştu. İkinci sahneye geçersiniz ve o sahneyi de, yine diyelim, 3 planda çektiniz. Bu buluşmalar konu üzerinde sabit kalındıkça tek bir sekansı oluşturur. Sonra başka bir sekans başlar ve o sekans da tıpkı ilki gibi sahnelere bölünür.
Plan sekans ise, kamera hiç kesmeden, tüm bu sahneleri çekmek; neticesinde tek bir sekans oluşturmak demektir. (Arada ufak tefek kesmeler olur tabii, ama kurguda öyle bir hale getirilir ki bu çekimler, siz kameranın kestiğini anlamazsınız.)
Birdman filmin bütünü, binlerce plan, tek bir sekans oluşturulacak şekilde çekilmiş. Yani filmin başından sonuna kadar kamera hiç kesmiyor. (Filmin kurgusunun tamamlanmasının sadece 2 hafta sürmesi de bundan zaten.)
***
Peki bu teknik nasıl durmuş?..
Alfred Hitchcock'un 1948 yapımı Rope filminde bu tekniği denediğini biliyoruz. Literatür bu konuda Alfred Hitchcock'un "çok pişman olduğunu" söylüyor. Filmi tek sekans halinde çekmiş çekmesine ama, sonrasında bunun "seyirci açısından" çok yorucu olduğunun farkına varıp "bir daha tövbe!" demiş.
Ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır bilinmez. Ama bence Hitchcock eğer gerçekten böyle düşündüyse, haklıymış.
Birdman açısından söyleyecek olursak: Evet, bu çekim tekniğini hayata geçirmek zor bir iş ama sonucu o kadar da iyi değil. Bu teknik müthiş bir hız getiriyor filme. Ama bu hız da seyirciyi yorabiliyor.
Ben yorulanlar arasındayım.
***
Lafı daha fazla uzatmayalım.
Gabriel García Márquez, Juan Rulfo, Carlos Fuentes ve Jorge Luis Borges gibi Latin Amerika Edebiyatı'nın "boom" dönemine damga vurmuş yazarlarının Büyülü Gerçekçiliği'ne göz kırpan Birdman fena film değil ama Iñárritu'dan beklentilerimizin çok altında. İyi oyunculuklar ve "garip çekilmiş" bir film izlemek isteyenler, filmi kaçırmasınlar.
0 yorum :
Yorum Gönder