Crash

27 Haziran 2011 Pazartesi

Crash


Son derece kopuk, zorlama ve bunaltıcı bir film: Crash!


Don Cheadle


Oscar adayı olacağı belli filmler genelde yılın son dönemine saklanır ve tam Oscar ödül töreninden bir kaç hafta, ya da ay evvel vizyona girer. Bu durum 2006 yılında da farklı değildi. Liseli gençler olarak bir alışveriş merkezinin içinde hoşbeş ediyor, vakit geçiriyorduk. Gözlerim, bulunduğumuz katın bir ucundan, liseden bir hocamın ağır ağır yanımıza geldiğini gördü. Hayret ettim ve kendi kendime lisenin üzerimde bıraktığı yan etkilere sitem ettim. Liseyle  hiç alakası olmayan bir yerde, hatta liseden uzak olması sebebiyle vakit geçirmek üzere seçilmiş bir yerde bir 'lise öğretmenini' görmek, pek hayra alamet değildi...

Hoca beni gördü, ben de onu -her ne kadar yüzümü onun beni fark etmemesi için gizlesem de- Yanına gidip gülümseyerek selam vermek farz olmuştu.

Terrence Howard
Bu kadın lise koridorlarında da böyle sevecen miydi yahu, diye sorup dururken kendime; bugün yalnızca, o hocanın o sıkıcı alışveriş merkezinde ne işi olduğunu hatırlamakla yetiniyorum. Çok masum bir sebep; hoca oraya 'Crash' filmini izlemek için gitmişti.

-"Bu filmi aslında birkaç ay evvel vizyona sundular, o zaman kaçırmıştım. Şimdi film Oscar alınca, haliyle ikinci bir gişe beklentisiyle, tekrar vizyonda... Bu sefer kaçırmayayım, dedim; biletimi alıp geldim!"

Gönül isterdi ki, Ukde Sineması'nda izlediğim bu filmle alakalı daha derinlemesine bir iki laf edebileyim. Gönül isterdi ki, bu filmin yan etkilerinden, beni nasıl etkilediğinden, sinemaseveri nasıl etkileyebileceğinden bahsedebileyim; ancak maalesef zemin futbola hiç müsait değil!

Film sanki bir yarışma sonucu ortaya çıkmış gibi. Hani şu benim en son yıllar evvel uğradığım alışveriş merkezi var ya, işte orada bir 'telefon markası' stant kurmuş da, aynı markadan cep telefonu olan gençlere yönelik bir yarışma başlatmış gibi... Konu basit: "ellerinizdeki X marka telefonla, siyahilere yönelik uygulanan ırkçılığı 5 dakikalık kısa filmlerle anlatın! En etkileyici kısa filmin yönetmenine ödülü Martin Luther King takdim edecek!". Yarışma bitmiş, ödüller dağıtılmış, geriye kalan videolar da birbiri ardına montajlanarak 1 saat 52 dakikalık bir film yapılmış.

İnanın film o kadar kopuk!

Bir çocuğun montajından geçmiş gibi... O kadar alakasız!..
Matt Dillon


Filmi yapanlar bir konuya çok asılmışlar. Siyahilere -hatta tüm etnik kökenlere, ama niyeyse evvela siyahilere- uygulanan ırkçılıktan iyi ekmek yeriz, demişler; peygamber dememişler... Öyle ki bir süre sonra, filmi izleyen "tamam arkadaş, anladık, yayıver şimdi biraz şu konuyu!" diye sitem eder hale geliyor.

Dedim ya; aynı konuya ilişkin onlarca video sanki birbiri ardına yapıştırılıp vizyona verilmiş.

Utanmadan arlanmadan hem 'en iyi film', hem 'en iyi kurgu', hem de 'en iyi senaryo' dalında Oscar'ı layık görmüşler filme. Zaten oradan anla Hollywood'un belli bir stratejiye göre hareket etme zorunluluğu bulunduğunu.

Los Angeles'ta yaşayan farklı etnik kökenden insanların 36 saatini anlatmak belki iyi bir fikir olabilir, ama sinematografik dil denen de bir şey vardır. Yok ben belgesel çekiyorum, diyorsan o başka!.. Bir film bu kadar didaktik olamaz ki...

Uzun lafın kısası; yapıldığı yıla ve o yıllar arasında hem Hollywood'un patronlarının, hem de ABD'nin patronlarının kim olduğunu gözler önünde bulundurursak; Crash berbat bir film olarak bizi şaşırtmamalı.

Tabii bir diğer tarafta da aynı yılın 'en iyi film' dalında kaybedenleri var: Brokeback Mountain, Capote, Good Night and Good Luck, Munich.

Öyle zannediyorum ki, bunun üzerine ancak bir bardak soğuk su içilir!..

0 yorum :

Yorum Gönder