Before Midnight

18 Aralık 2014 Perşembe

Before Midnight


Before Midnight - 2013 (Richard Linklater)

Zamanında bir kız bana şöyle demişti: "Birlikte yapamadığımızı söylüyorsun, ama sorun şu ki; biz ayrı da yapamıyoruz..." Before Midnight filmini izledikten sonra o kızın ne demek istediğini sanırım bir parça daha iyi anladım.

***

1995 yapımı Before Sunrise ve 2004 yapımı Before Sunset'ten sonra yönetmen Richard Linklater üçlemesini 2013 yılında Before Midnight ile tamamlıyor. Üçlemenin ismi ne olabilir peki? İnternette yaptığım araştırmaların beni götürdüğü isim 'The Before Trilogy'... Ama ben bu üçlemeye kendimce bir isim verecek olsaydım: 'Edebî Üçleme' derdim. Bunun sebebini de açıklayacağım. 

***

Filmde, tıpkı serinin diğer iki filminde de olduğu gibi yine Julie Delpy ve Ethan Hawke'ın canlandırdıkları iki sorunlu karakterleri görüyoruz: Celine ve Jesse. 

"Aşk hala orada. Hala orada. Hala orada. Artık değil..."

Bu karakterler için sorunlu demek belki biraz iddialı kaçabilir. Belki de sadece 'inişleri çıkışları olan', 'sürekli dalgalanıp da durulan' 'bipoler' karakterlerden bahsetmek daha doğru. Her ikisi de, belki burçlarının getirisi olarak, sebepsiz yere bir parlayıp bir sönüyorlar; sürekli garip garip tartışmalara girip gayet güzel geçirebilecekleri zamanları piç ediyor, en şen şakrak dakikalarını heba ediyorlar. 

Belki de ilişkiyi fazla sorgulamak, pek de öyle matah bir iş değildir...

Neyse. 

Jesse ve Celine'i en son Viyana'da bırakmıştık. 10 yıl önceydi; keyiflilerdi, mutsuzlardı ve sonra yeniden keyiflilerdi...

Before Midnight'ta karşımıza tekrar çıkan bu ikili için değişik bir şey söylemek güç. Keyifliler, keyifsizler ve sonra yeniden keyifliler. Hala, inatla. 

2013 yılındaysa Jesse ve Celine Paris'te yaşıyorlar ve bir de ikiz kızları var. 

Jesse, serinin ilk iki filminden de hatırlanacağı üzere yazarlık yapıyor ve kendisinin bir yazar arkadaşı onu ve tabii ki sevgili eşi Celine'i bir Yunan adasına tatile davet ediyor. 

Bugün birçok sosyal medya kullanıcısının sosyal medyada fotoğraflarını paylaştığı ve altına "Ah, şimdi orada olsaydım!" yazdıkları o harikulade Ege adalarından birinde geçirdikleri tatil, sürekli git-gellerle geçiyor. 

Uzun uzun sohbet ediyorlar ve ekseri sohbetlerinin kimi yerlerinde gayet mutlu oluyor ve karşı tarafı da gayet mutlu ediyorlar, kimi yerlerindeyse hem karşı tarafı mutsuz ediyor, hem de kendileri mutsuz oluyorlar.


Kısacası film; hem Jesse'nin kendi perspektifinden, hem de Celine'in kendi perspektifinden içlerinde bulundukları ilişkiyi sorgulamalarıyla geçiyor. Aşıklar mı, değiller mi? Geleceklerinden umutlular mı, değiller mi? Mutlular mı, mutsuzlar mı?.. Vesaire...

Olay en 'nazik tabir' ile budur.

***

Şimdi gelelim ikinci paragrafta önerdiğim şu ismi neden seriye uygun bulduğuma: 'Edebî Üçleme'...

Çok açık ve net ifade etmeye çalışacağım. 

Dünyanın en büyük zulümlerinden bir tanesi; İngilizce konuşulduğunda hiçbir şey anlamayan bir kişinin Woody Allen filmi izlemesidir herhalde, diye düşünürdüm. 

Woody Allen filmlerinde o kadar çok diyalog vardır ki, konuşulan dili anlayamıyorsan, gözünü altyazılardan alamazsın ve film senin için bir dizi renkli görüntüler üzerine döşenmiş bir tür metin okumaya döner. Bu da kanımca gayet sıkıcı bir olaydır!

Ama bu fikrim sabit kalmakla beraber, birazcık da olsa evrildi. Artık diyorum ki, Before Midnight filmini, çok açık net; İngilizce konuşulduğunda anlayamayan kimse izlemesin. Uykusu olan hele, asla izlemesin!

Filmde toplasan 5 sahne falan var ve film 109 dakika! Haydi başını sonunu kes, 100 dakika diyelim. 5'e böl; 20 dakika her sahne. Ve yalnızca konuşma, yalnızca diyalog. 

Oradan oraya atlayan diyaloglar, nereye gittiği belli olmayan gergin sözler, her an birbirine kafa göz dalmaya hazır bir çift... Ve filmin sonunda yine el ele tutuşan aşıklar!

Yok artık. 

Kötü bir film demiyorum. Ama kimi filmlerdeki görsel şölenin hiç diyalog içermemesi (ya da içerdiği diyalogların çalışmaması), kimi filmlerin de işte böyle ha babam çene yapılan bir ses kaydına dönüşmesinin ortasını bulmak bu kadar zor mu?

Ayrıca öğrendiğime göre filmin her sahnesi detaylı bir biçimde prova edilmiş ve diyaloglarda doğaçlama oranı sıfıra yakınmış! Sırf bu başarısı nedeniyle hem Julie Delpy ve Ethan Hawke rahatlıkla yetenek yarışmalarında finale çıkar ya da en kötü Türk eğitim sisteminde coğrafya, tarih gibi derslerden iftiharla geçerler... 

Filme dair bir ilginç detay da filmin 15 gün gibi bir süre zarfında çekimlerinin tamamlanması. Şaşılacak bir şey elbette ki yok. Çünkü oyunculuk açısından yeni bir şey pek yok, görsel açıdan desen zaten ortam güzel: Yunan adalarında hangi fotoğraf kötü çıkar ki?

***

Dediğim gibi: Kötü bir film diyemem ancak bana biraz uzak geldi. Fazla edebî. Bu yüzden bence kesinlikle üçlemenin ismi 'Edebî Üçleme' olmalıydı. Bu sayede belki yepyeni bir akım doğar ve yapılmaya çalışanın yapıldığı bir film izleme imkanımız olurdu. 

0 yorum :

Yorum Gönder