The One I Love

1 Aralık 2014 Pazartesi

The One I Love


The One I Love - Charlie McDowell (2014)

Eğer ilişkinin bitmesinden daha kötü bir şey varsa, bu kesinlikle ilişkinin bitememesidir... Sebebi gayet açık. Bir şirket bünyesinde çalışıyorsunuz, iş arkadaşlarınızdan birisiyle "aranız açılmış"... Eğer ilişkinizin bitmesi bu arkadaşınızın işten atılmasıysa; ilişkinizin devam etmesi bu sevmediğiniz iş arkadaşınızla çalışmaya devam etmek zorunda kalmanızdır. 

"Aranız açılmış" diye bilerek söyledim. Bu eylem, zamanında aranızın iyi olduğunu anlatıyor ve de tabii günün birinde aranızın tekrar iyiye dönebileceğini... Bir zamanlar her şey güzelmiş, artık değil. İleride tekrar her şey normale dönebilir ama tabii daha da berbatlaşabilir. Netice, çoğunlukla attığınız adımlarla sizin belli ettiğiniz bir şeydir. Yaşanılanın kaderini siz çizersiniz demek, sanırım daha doğru. 

***

The One I Love filmindeki durum da biraz böyle...

Ethan (Mark Duplass) ve Sophie'nin (Elisabeth Moss) ilişkilerinin hikayesini izliyoruz. İlişkilerinin "heyecanı kaçmış" derler ya, işte öyle. 

30'lu yaşlardalar, belli ki ortalama 10 yıldır falan da birlikteler.

Ethan da, Sophie de ilişkilerinin eskisi gibi olmadığını biliyorlar. Ama kestirip atmıyorlar. "Böyle ve böyle olmaya da devam edecek" deyip bitirmiyorlar ilişkilerini. Mücadele ediyorlar.

Ethan'ın mücadelesi eylemlere dayalı. Sophie'ninkiyse Ethan'ın eylemlerine açık oluşa. 

Yani Ethan "Ya bizim ilişkiyi yeniden şahlandırmak için şöyle mi yapsak?" diye fikirle gelen taraf, Sophie ise "Son derece makul, haydi!" diyen...

***

Çok sade bir anlatımla başlıyor film. Çok tartışmasız ve anlaşılır bir sahne koymuş senarist en başa.

İkili, Ethan'ın önerisi üzerine, tıpkı gençlik yıllarında olduğu gibi, bir gece komşularının birinin bahçesine sızıyor ve komşularının havuzuna atlıyor. 

Ümit edilen şu: Komşu uyansın, havuzunda sevişen gençler görsün, çıldırsın ve çifti kovalasın. Heyecan olsun işte...


Şanssızlık bu ya; komşu evde değil. 

Mark Duplass - Ethan
Ethan ve Sophie gecenin bir yarısı havuzda öylece birileri kendilerini kovalasın diye bekler vaziyette kalakalıyorlar. Islaklar, üşüyorlar... Yaş gelmişse 35'e, bu tarz "eğlenceli olması beklenen kimi şey" eğlenceli olmamak beri dursun, mide bulandırıcı bile olabiliyor...

Sonuç tabii ki zaten sıkıcı bir eylemin, daha da sıkıcılaşması. Hayal kırıklığı, hüsran...

Çok net, tam olarak Ethan ve Sophie'nin içinde bulundukları iyi niyeti ve çaresizliği anlatabilen harikulade bir sahne. 

Anlatılmak isteneni anlatacak en doğru sahne. Formül süper, senarist başarısı. (Bkz: Justin Lader)

***

Derken çift soluğu, bir tür ilişki doktorunda alıyor. (Psikolog muydu yoksa?..) Her neyse. Bu doktor, çifte bir öneride bulunuyor: "Bir yer biliyorum. Şehrin dışında. Birçok çifti şimdiye kadar oraya yolladım ve hepsinin ilişkisinde çok olumlu değişimler oldu... Kafayı dinlemek için muazzam bir yer... Sadece ikiniz için. Tekrar deneyebilmeyi deneyebilmek için, lütfen bu söylediğim yere bir şans verin."

Tahmin edilebileceği gibi Ethan ve Sophie, hemen doktorlarının önerdiği "ev"de alıyorlar soluğu. 

***

Ev şu şekilde: Bir koca ev var, bir de bunun müştemilatı gibi ikinci bir evcik.

Ethan ve Sophie evde kalıyorlar ve bir gece, Sophie müştemilata gidince, aklın dimağın almayacağı olaylar gelişmeye başlıyor. 

Müştemilatta Sophie bir bakıyor, Ethan orada, ama bu Ethan başka Ethan! Şarap içiyorlar, hatta ot içiyorlar, sohbet ediyorlar ve sevişiyorlar...

Sophie harikulade bir gece geçiriyor. Sonra "Evden bir şey alacağım" diyor, büyük eve geçiyor; bir de bakıyor ki Ethan orada, oturma odasındaki bir kanepede yatıyor!

Yanına gidiyor, Ethan'ı öperek uyandırıyor ve ona gayet mutlu şöyle diyor: "Bunu nasıl yaptın?", "Neyi nasıl yaptım?", "Nasıl o kadar hızlı geçtin müştemilattan bu eve?", "Sophie, gerçekten ne dediğini anlamıyorum...", "Her neyse, harikulade seviştik ve muhteşem bir gece geçirdim...", "Sophie, neden bahsediyorsun, sen benimle falan yatmadın!"..

***

Ortaya çıkıyor ki, müştemilatta kalan Sophie ve Ethan, aslında gerçek Sophie ve Ethan'ın birbirlerinde görmek istedikleri Sophie ve Ethan...

Müştemilatta kalanlar "hayaller", evdekiler ise "gerçekler"...

***

Ethan durumu çözüyor, Sophie de ikna oluyor...

Böylelikle aralarında şöyle bir anlaşmaya varıyorlar: "Madem müştemilata gittiğimizde gerçekten birlikte olmak istediğimiz 'BİZLE' birlikte oluyoruz, o zaman neden günü belirli zaman aralıklarına bölüp, seanslar halinde müştemilata gidip birlikte olmak istediklerimizle birlikte olmuyoruz?"

Güzel fikir gibi duruyor, ancak kazın ayağı tabii ki öyle çıkmıyor.

Sevgilim beni, benimle aldatıyor! Düşünmesi bile garip!

***

Bu hafta Hürriyet'in Pazar ekinde, Uğur Vardan'ın Şener Şen ile röportajı vardı. 

Şener Şen, Vardan'ın "Sanırım genç yönetmenler size ulaşamıyor ve bundan dertliler" sorusuna şu şekilde cevap veriyor: "(...)Abartmıyorum, son dört yılda 45-50 senaryo okudum. Asistanım aracılığıyla bana gönderilen hiçbir metni okumadan geri göndermedim. Hatta senaryoların çoğu 10. sayfada kendini belli eder, nasıl bir şey olacağını anlayabilirsin. Ama ben beğenmesem de kendimi paralayarak, sıkılarak son sayfasına kadar okudum. Ama maalesef çok farklı, çok iyi senaryolara rastlayamadım.(...)"

 Elisabeth Moss - Sophie
Tabii ki Şener Şen'in burada "iyi senaryo" ile ne kastettiğini bilemeyiz. Evrensel normlara uygun firmalar vardır, ama evrensel manada iyi sanat... sadece, olamaz. Şener Şen A senaryosunu beğenir, ben B. Tabii ki ucu aslında o kadar açık değildir. Senaryonun büyük bölümü matematiktir. Bunu anlıyorum ama yine de, bilhassa sinemada, senaryo beğenisinin ucu çok hayli açıktır. 

Değişir yani.

Ancak Şen'in söylediği şu "Farklı senaryolara rastlamadım" kısmı beni şaşırtıyor...

Al sana The One I Love'ın senaryosu. Bir muadilini Türk Sinema Tarihi'nde gördük mü? Bu denli uç bir metin, konu, Reha Erdem'in Kosmos'u dışında... gören duyan var mı?

Kimseye kızmıyorum, ama yazık. 

Ben The One I Love'ın konusu gibi bir konuyu beyaz perdede izlediğim zaman, kendime hep aynı soruyu sorarım: "Bu filmi nasıl çektiler?"

Hayır, "Teknik olarak nasıl mümkün kılındı bu filmin çekimi" anlamında sormuyorum bu soruyu... Gerçekten nasıl çektiler, kim onay verdi, nasıl verdi...!

Allah aşkına, hangi yapımcı bu senaryoyu filme dönüştürmeye onay verir ki? Bu Batılıların işi. Özür dileyerek söylüyorum, öyle. 22 Ağustos 2014'te girmiş film ABD'de vizyona. 0.5 milyon dolar gelir getirmiş. Hangi Türk yapımcı buna ikna olur?

İki oyuncu + bir psikolog. 

Cast bu kadar işte. 

Zaten bütçenin küçük olması da normal. Filmi Christopher Nolan'a çektirmiyorlar. Senaryoyu Jonathan Nolan yazmıyor.

The One I Love'ın yönetmeni Charlie McDowell. The One I Love, yönetmenin ilk uzun metraj filmi. 

Senarist ise Justin Lader. Şimdiye kadar yazdığı ilk uzun metraj film: The One I Love.

Ne kadar ekmek, o kadar köfte yani.

Peki bu filme, bu düşük bütçeyle de olsa, Türkiye'de para yatıracak yapımcı var mı?

***

Sonra usta bildiğimiz Şener Şen konuşur: "Farklı işlere rastlayamadım..." Farklı işlere ne kadar kapınızı açtınız ki?..

0 yorum :

Yorum Gönder