Django Unchained

17 Şubat 2013 Pazar

Django Unchained


Django Unchained, Tarantino, 2012


Spagetti Western 1960 ile 75 yılları arasında Avrupa'daki, çoğunluğunu İtalyan yapımcı ve yönetmenlerin oluşturduğu bir dizi sinemacının düşük bütçeyle, ABD Western filmlerine öykünerek yaptıkları filmlere verilen pejoratif -yermeli, küçümseyici- isimdi. Bir İtalyan makarnası olan Spagetti önadı  da, ABD'liler tarafından işte bu yüzden bahsi geçen sinemaya verildi. 

1966 yılında İtalyan Sergio Corbucci, İtalyan-İspanyol ortak yapımı olan bir film çekti. Bu filmin açılış sahnesinde bir kovboy, çamurlara bata çıka peşinden sürüklediği bir tabutla, güney ordusunda binbaşı olan ırkçı Jackson'ın hakimiyetindeki kasabaya doğru ilerliyordu. Bu kovboyun gözlerindeki intikam ateşine arka planda çalan Luis Bacalov'un Django isimli müziği eşlik ediyordu: 

"Django, you must face another day -Django, hesaplaşmanı daha sonraya bırakmalısın.

Django, now your love has gone away -Django, sen şimdi sevgilini kaybettin."

Django, 1966, Sergio Corbucci

Aradan geçti tam 46 yıl. Bir ABD'li yönetmen, hem de meşhur/popüler bir yönetmen, tuttu bu vaktiyle memleketinin küçümsediği sinemanın eseri filmi tekrar yorumladı. Filmin ismi Django Unchained idi, yönetmenin ismiyse Quentin Tarantino.

***

Tarantino'nun Django'su, aslında Corbucci'nin Django'suyla benzer bir açılışa sahip, diyebiliriz. Tek fark Corbucci'ninkinde sırtta taşınan bir tabut var iken, Tarantino'nunkinde sırtta kamçı izleri, kan ve ter var.

Filmde hikaye edilen olay 1858 yılında, Amerikan İç Savaşına iki yıl kala vuku buluyor. Alman kökenli eskinin dişçisi, şimdinin ödül avcısı Dr. Schultz -Christoph Waltz-, peşine düştüğü adamların yerlerini bilen tek kişi olması sebebiyle Django'yu -Jamie Foxx'u- köle tacirlerinin ellerinden "kanlı bir biçimde" kurtarıyor ve ona şöyle diyor: "işte sana özgürlük, gel bana yardım et, senin intikamını alalım."

Film bu mesajı verdikten sonra kendine yeni bir alt-sınıf buluyor: blaxploitation. Yani; 1970'li yılların ABD'sinde ortaya çıkan, daha çok Afroamerikanları hedef kitlesi olarak belirleyen bir tür "siyahilere ırkçılık edenlerden intikam alan filmler"e verilen isim. Daha doğrusu bu filmleri içine alan alt-tür.

*** 

Django bu teklifi hiç düşünmeden tabii kabul ediyor. Ancak aklında olan özgür kalmaktan ziyade, Dr. Schultz'un peşine düştüğü üç adamdan tekinin sahibi olduğu plantasyonda, beyaz köle tüccarı Calvin Candie'nin plantasyonunda kaybettiği karısı Broomhilda von Schaft'ın -Kerry Washington'un- yaşıyor olma ihtimali ve onu kurtarabilme ihtimali...

Samuel L. Jackson ve Leonardo DiCaprio
İşte o andan itibaren Django ile Dr. Schultz birlikte çalışıyorlar ve tabiri caizse birbirlerinin gediklerini ustalıkla kapatan mükemmel bir ikili haline geliyorlar. 

Bir dizi ırkçıyı fena halde haşlayan ikili, sonra asıl büyük lokmaya, Calvin Candie'ye -Leonardo DiCaprio'ya- doğru ilerliyor. 

Django ile Dr. Schultz, Calvin Candie'den intikam alabilecekler mi? İntikam aldılar diyelim, Django'nun karısı olan Broomhilda von Schaft'ı Calvin Candy'nin elinden kurtarabilecekler mi? Kurtarsalar bile sonunda hayatta kalabilecekler mi? 
***

Not Defterimden:

     1.Tarantino 2007 yılında The Telegraph gazetesine verdiği röportajda zaten ABD'nin kölelikle olan iğrenç geçmişini yansıtacak bir filmi büyük bir ciddiyetle değil, ancak Spagetti Western tadında çekmeyi düşündüğünü söylemişti.


Django Unchained filmi üzerine Spike Lee (Malcolm X, Inside Man ve Do the Right Thing gibi önemli filmlerin Afroamerikan yönetmeni) bir açıklama yaparak filmi "saygısızlık" olarak kabul ettiğini ve kati surette izlemeyeceğini söyledi. Ardından twitter hesabından konuyla ilgili düşüncelerini genişleten yönetmen, "Amerikan köleliği  bir Sergio Leone spagetti westerni değildir, bir holokosttur," dedi ve ekledi: "benim atalarım köleydi. Afrika'dan çalınmışlardı. Onlara saygı göstereceğim."  

İki farklı yaklaşım... Kimi konuların "hassas konular" olarak nitelendirilmesi işte tam da bundan dolayı olsa gerek. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal. Birisi çıkar bu konuyu gündeme getireceğim, der ve bir film yapar. Diğer çıkar "iyi güzel de, bunun dili-üslubu bu mudur?" der. İkisine de kızamazsın; ikisi de kendi açısından haklıdırlar. 


Ben kendi adıma şöyle düşünüyorum. Dünyanın filmin yapıldığı yere göre bir ucunda, Türkiye'de ben bu filmi izledim ve film üzerine, filmde anlatılanlar üzerine bir araştırma yapma gereği duydum. Beni buna iten bu film oldu. Bu konuda da yalnız olmadığımdan eminim. Demek ki Tarantino en azından bir farkındalık yaratmış, ki bu da başlı başına takdir edilesi bir adım.

     2.Filmin en güzel yanı belki de, tarihle uyuşup uyuşmamasını umursamadan, Tarantino'nun yaşanan kimi hadiselerden kendince intikam alması. Boris Vian'ın Günlerin Köpüğü kitabının başında şöyle bir ibare yer alır: "Mon histoire est entièrement vraie, puisque je l'ai imaginée d'un bout à l'autre." Yani, "hikayem tamamen doğrudur; çünkü onu bizzat ben, hem de baştan sona hayal ettim." 

Tarantino'nun yaklaşımıyla, Boris Vian'ın yaklaşımı arasında pek bir fark göremiyorum. Hayat zaten yeterince gerçek, sanatta en azından kimi ince dokunuşlara yer açamaz mıyız? Yaşıyor olduğumuz hayatın, başımıza gelen kimi şeylerin seyrini sanatla değiştiremez miyiz?

     3.Tarantino'nun hayran olduğum iki özelliği: 

a)-Filmleri için seçtiği "soundtrack" -film müzikleri-, 
b) Sinema bilgisi... 

Tarantino'nun sinema bilgisi gençken çalıştığı video dükkanından kalma. Lise mezunu bile olmayan yönetmene "sinema okuluna gittin mi?" diye sorulduğunda hep aynı cevabı veriyormuş: "hayır, sinemaya gittim."

     4.Bugün "hangi yönetmenin film setinde yer almak istersin?" diye sorsalar, tartışmasız vereceğim isimlerin başında Tarantino yer alır. Yönetmenler çektikleri filmleri izlerken büyük zevk alıyorlardır kuşkusuz, ama ben Tarantino'nun filmini çekerken de büyük zevk aldığından eminim. 


Jamie Foxx ve Christoph Waltz
     5.Christoph Waltz, DiCaprio, Jamie Foxx ve daha görür görmez tanıdığım "beyazdan çok beyazcı" Samuel L. Jackson; rollerinde bir harikalar. Belki biraz DiCaprio'nun sırıttığını söyleyebilirim ama çok da emin değilim...

Afroamerikanların seçme hakkının sorunsuz olarak ancak 1965 yılında sağlandığı ve 2009 yılında ilk defa bir Afroamerikan'ın başkanlık koltuğuna oturduğu bu garip ülkenin tarihiyle sinema yoluyla yüzleşmesini izlemek için Django Unchained hiç de fena bir fikir değil. 

0 yorum :

Yorum Gönder