The Prestige

16 Ekim 2010 Cumartesi

The Prestige


OPENING AT PANTAGES/ THE PROFESSOR
Ben şahsen Amerikan filmlerine çok ön yargıyla yaklaşan, sahip olduğum bu ön yargılarla da gurur duyan bir sinemaseverim. Ne demek istediğimi eğer Lord of the Rings, 300... gibi doğu karşıtı, Hristiyan propagandacısı filmleri izlerseniz anlarsınız. Fakat kimi amerikan filmleri de var ki; gerçekten tarafsız, hatta belli bir düzenin de büyük muhalifi... Onlara da büyük saygı besliyorum.

Küçük bütçelerle de olsa, büyük yapımlar ortaya çıkıyor ve Amerika bunu pek denemese de denedi mi, başarılı oluyor.

İşte kimi filmler için şöyle dememin sebebi de bundan, "yahu keşke şu senaryo bir Avrupalı yönetmenin elinde olsaydı da, bu filmi o yapsaydı!". Filmi piç etmeyi iyi biliyorlar.

Fakat The Prestige, bu örneklerin tam tersi kanadı savunuyor. Bana savundurtuyor belki de. Yani "bu filmi iyi ki bir Avrupalının eline geçmemiş de yüksek teknolojik imkanlarla Amerikalılar çekmişler.

The Prestige, iki sihirbazın birbirleriyle giriştikleri amansız bir mücadeleyi konu alıyor.

Christian Bale ve Hugh Jackman bir sihirbazın yardımcılığını yapmaktadırlar. Seyirciler arasında halktan insanlar gibi gösteriyi izleyip, "sahneye şimdi iki kişi istiyorum" dediğinde sihirbaz, sahneye atlayıp, sihirbazın dediğini, kendilerine daha önceden tembih edildiği gibi yapmaktadırlar. "Şunu tutun, şunu edin.." gibi zırvalıklar. Olay tamamen seyirciyi kandırmak üzerine kurulmuş. Ve Bale bundan rahatsız olmaktadır. Ona göre gerçek sihirbazlık bu değil. Bu insanları dolandırmak. Jackman ise halden memnundur. Karısı da şovda yer almaktadır ve en önemli rollerden biri karısınındır.

Sahneye Bale ve Jackman, halktan insanlar gibi çıkarlar. Jackman'ın karısının ellerini (Bale) ve ayaklarını (Jackman) bağlarlar. Ardından kadın kilitli tutulacak bir akvaryuma bırakılır, akvaryumun üstü bir kırmızı perdeyle kapatılır ve kadın; elleri ayakları hiç iyi bağlanmadığından otuz saniyede akvaryumdan kurtulup dışarı çıkar, alkış kıyamet ortalığı götürür...

Fakat Bale, bunun bir düzenbazlık olduğunu bildiğinden bir pislik yapmaya karar verir. Sahneye çıkınca, Jackman'ın karısının ellerini çok yaman bir düğümle bağlar ve Jackman'ın karısı akvaryumdan çıkamaz, boğularak can verir... İşte film böyle başlar. Bu olay iki dostun arasında büyük bir gerilime yol açar ve her ikisi de birbirlerinden (önce Jackman elbette) intikam almaya başlarlar.

Buraya kadar her avrupa sineması "bilhassa Alman, İngiliz ve Fransız sinemaları" bu sahnelerin altında kalkabilirler. Fakat geri kalanında işler değişir.(gibi geliyor bana...) İzleyen ne demek istediğimi anlar, özellikle işin içine Tesla'nın girdiği sahnelerde...

 Tesla Davası!

Bir de Tesla muhabbeti var tabii! Tesla, Edison döneminde yaşamış ve Edison'dan daha parlak olduğu söylenen bir bilim adamı. Haliyle bizim memlekette de "meyve veren ağacı taşladıklarından", e, pardon, heliyle dünyada başarılı insanlar pek çekilemediğinden; hele bir de bu insanlar bizimle aynı işi, bizden iyi yapıyorlarsa, onları taşladığımızdan, Tesla hep Edison'un arkasında kalmış bir kimse olarak kalır.

Hatta kimileri Tesla'nın "klonlama" işlemini ilk icat eden mucit olduğunu, fakat Edison'un çeşitli oyunlarıyla tüm icatlarının içine limon suyu sıkıldığını söylerler. Ne kadarı doğrudur bilemem ama anlaşılan pek de Ekşi Sözlük geyiği gibi değil... Bunu da filmin de aynı olayın -klonlama işleminin-üzerine eğilişinden anlıyorum.

Kendini İşine Adama

Birçoğumuz babalarımızdan, annelerimizden ya da etrafımızdaki çalışanlardan duymuşuzdur, "kendin(m)i işin(m)e adadı(m)!" tarzı cümleleri... Bir de bu filmi izleyin öyle söyleyin bakalım bu tarz iddialı cümleleri! İki sihirbaz resmen eşlerinden, hayatlarından vazgeçiyorlar ellerindeki sırlar açığa çıkmasın, işlerine olan saygıları baki kalsın diye... Gerçi Jackman'ınki işine olan saygısından çok intikamına olan saygısıyla alakalı ama yine de dediğime dikkat ederek izleyin filmi...


Zevkli ve akıcı bir film. Uykulu izlemeyin, film karışık gidiyor, hani bir baştan, bir sondan gibi...

0 yorum :

Yorum Gönder