Face/Off

25 Ekim 2010 Pazartesi

Face/Off


Kimi filmleri sırf birinin hatırına izlersiniz. "Bu akşam 'A' filmini izleyelim mi?" dediği zaman kıramayacağınız bir insan, o filmi izlersiniz; hiç istemiyor olsanız, hiç o filmin havasında olmasanız bile... Yapacak pek bir şey yoktur.

Arjantin'e ilk gittiğim zaman, oradaki ailemle birbirimizi tanıma aşamasında kendileri benden, bana dair tüyolar almaya çalışıyorlardı. "Edebiyat ve bilhassa sinema ilgi alanım" demiştim bir gün sofrada yemek yerken. Bunun üzerine, haliyle, onlar da bu iki alanı "ortak alanımız" olarak bellemişler ve bana o alanda "söyleyecek sözleri varsa", söylemişlerdi.

Ben her daim, Amerikan düşünce yapısının propagandası olan filmlerden rahatsız oldum. Belki de bu rahatsızlığımın altında ince bir korku yatıyordu. "Korku" diyorum çünkü adamların güttüğü fikir, maalesef dünyayı büyük bir çoğunlukla yöneten fikir. Bu konuda yapacak pek bir şey yok.

Günün birinde belki de, bizim ülkemiz de sinemanın aslında ne kadar büyük bir silah olduğunu anlar da, bu silahı kullanmayı öğrenmeye çaba sarf eder. O zaman biz de, Issız Adam veya Gönül Yarası gibi "hatalarla dolu" filmleri, "vaaaay" diyerek izlemekten vazgeçeriz -belki de kurtuluruz.

İşte bunları düşünerek ilk defa izlemiştim Face/Off'u Arjantin'de, ailemle birlikte. Yanlış anlaşılmasın; hiç bir şekilde Travolta'ya ya da Cage'e karşı bir ön yargım mevcut değil. Bu iki aktör de; birisi akrabası olması vesilesiyle Copolla'nın, öteki de fena sayılmayacak bir kaç müzikalin ekmeğini yemişlerdir- başarılıdır. Bunun aksini iddia edemem. Bendeki Face/Off 'a karşı olan ön yargının sebebi; o filmi izlemeden bir gece evvel, Amerikan bayraklarıyla dolu gökdelenlerin önünden, ateşli bir müzik eşliğinde hoplaya-zıplaya geçen ve kırmızı-mavi kostümüyle suçluları yakalamaya giden, Amerikan Rüyası mesajları veren bir örümceğin filmini izlememizdi... Bu sebepten ötürü, belki de o akşam izleyeceğimiz filmin sonunda aynı "aldatıcı mesajı" almam beklenecekmiş gibi hissetmiştim, canım sıkılmıştı.

Hiç öyle olmadı!

Babamla baş başa izlediğimiz filmin on beşinci dakikasında babam, şarabın da etkisiyle, uyuya kaldı ve beni filmle baş başa bıraktı. Sabrettim izledim. İşin aslı film gayet hoş başlamıştı ve güzel de bitti. Bir çok yerde "bu film kaç yılında yapılmış acaba?" dediğimi hatırlıyorum.

Üç yıl sonra aynı film, başka duygular

Filme, üç yıl evvel sorduğum sorunun cevabını bilerek başladım Ukde Sineması'nda. 1997! Ben sekiz yaşındayım. (!)

Bir Küçük Ara: Konu

Travolta ile Cage'in yüzleri değiştirilirken
Travolta bir FBI ajanıdır. Cage ise belalı bir mafya babası. Bir de kardeşi vardır Cage'in; tam bir dahi. Kardeşi bir bomba yapar ve New York'ta bir tek kendisinin ve Cage'in bildiği bir yere yerleştirir. Bu arada yıllar evvel Cage, "Travolta'yı vuracağım" diye, yanlışlık Travolta'nın oğlunu vurur, öldürür. Travolta da bünyesinde bu acıyı pek tabii besler. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Travolta, ne yapar eder, bir şekilde Cage'i yakalar ve bu esnada herife anormal bir hasar verir. Cage, komadadır. Cage'in dahi kardeşi de, direk hapise düşer.

Fakat bir sıkıntı vardır. Patlamak üzere olan bombanın yerini bilenlerden biri komada, ötekisi ise hapistedir. Bunun üzerine FBI, Travolta'ya şöyle bir teklifte bulunur: "gel, senin ve Cage'in yüzlerini değiştirelim (face/off), seni sanki Cage'mişsin gibi hapishaneye kardeşinin yanına yollayalım. Sen kardeşinin ağzından baklayı al, dışarı çık ve bombayı imha edelim!". Bu fikre başta fena halde kıl olan Travolta, bir süre sonra "vatan-millet Sakarya, yapcek bişey yok" deyip, görevi kabul eder. Yüzler ameliyatla değiştirilir, Travolta hapse yerleştirilir.

İşte film burada başlar. Çünkü bir gece Cage, beklenmedik bir anda komadan çıkar ve bu gizli görevden haberi olan herkesi öldürüp, Travolta'nın yüzünü kendine geçirterek hayata bir FBI ajanı olarak döner... Bir sapık katil, FBI ajanı olursa...

Yaşıma Geri Dönecek Olursak!

Dediğim gibi bu son derece ilginç konuyu çekmek için pek tabii iyi bir bütçe-prodüksiyon gerek. Bunu da Amerika (CIA) bulmuş vaziyette. Ta 1997'de, ben sekiz yaşındayken, adamlar bu zor senaryonun altından, pek de fazla göze batmayan bir-iki eksiklik dışında başarıyla kalmışlar. Tebrik etmek lazım...

Film heyecanlı gidiyor. Hiç sıkılmıyorsunuz. Bir saat daha eklense filmin sonuna izlersiniz, hiç daralmadan...

1997 Face/Off


"Bir Eric Rohmer, Godard -Nouvelle Vaguue- filmi neden bu kadar yorucu ya!" diye sitem eden "entelektüel eğilime özenmiş" sinemasevere cevabım "işte Face/Off ve Face/Off benzeri filmler yüzünden bu böyle" olurdu. Çünkü bir çok Hollywood filmi lüks bir restoranda yemek yemek gibidir. Bir-iki derken üç kere lüks restoranda yemek yediniz mi, üzülmeniz gerek şey; ortamın yapaylığı değildir sadece, aynı zamanda o dakikadan sonra bir daha hiçbir zaman esnaf lokantalarından zevk alamayacağınızdan duyduğunuz korkudur. Hollywood'un bir çok filmi sadece sizi eğlendirmez, bir yandan da sizi bağımlı eder.

Ben "sakın Hollywood filmi izlemeyin!" demiyorum, sadece bilinçli olun. Bir sistemin temsili, dolaylı yoldan propagandası filmleri izlerken, her zaman arkanızda, tek elinizle tuttuğunuz saklı bir sopa olsun.
1997 Face/Off

0 yorum :

Yorum Gönder