Chinatown
Uzun bir süredir memleketim olan Samsun’daydım. İki gün evvel benim dönüşümle birlikte, kapalı olan Ukde Sineması tekrar filmlerle buluştu.
Biraz popüler bir film olabilir günümüz için, ama aynı zamanda da bir klasik “Chinatown”. Filmin yönetmeni Roman Polanski’nin karmaşık cinsel hayatı, maalesef bu filmi yeniden popüler yaptı. Yapmamalıydı, keşke klasik olarak kalsaymış. Hani derler ya; isimler değil, isimlerin yaptığı eylemler eleştiri konusudur, işte ben buna uyacağım ve Roman Polanski’nin kişiliği ile alakalı tek kelime etmeyip, direk görüşlerime geçeceğim.
Çin Mahallesi, bugün izleyip de “böyle bir filmi, biz Türkler, günümüzde dahi yapamayız…” dediğiniz filmlerden. Adamlar yapmış… Bin dokuz yüz yetmiş dört yılında adamların yaptığı filmler, günümüzdeki sinemalarının neden bu denli gelişkin olduğunun en önemli göstergesi. İşte Çin Mahallesi de öyle bir film.
Evvela seni düşündürüyor. Üstelik filmin orijinal senaryosu üç yüz sayfanın üzerindeymiş. Bu demek oluyor ki, işin aslı film çok daha detaylandırılmış bir halde sunulabilirdi… Karman çorman, ama bir derdi olan bir film haline getirilebilirdi. Yine bir derdi var filmin, ama karman çorman değil.
Mesela senaryoda, film Gittes’in (Nicholson) anlatımıyla yürüyormuş. Bu belki işi daha az karmaşık hale getirebilir miydi, bilemiyorum…
Filmin sloganı “forget it, jake, it’s Chinatown” (unut gitsin, jake, burası Çin Mahallesi) Amerikan Film Enstitüsünce, en iyi yetmiş dördüncü slogan seçilmiş.
Faye Dunaway ve Jack Nicholson’un büyük oyunculuklarına dair bir gösterge:
Nicholson’un, Dunaway’i tokatlaması gereken sahne defalarca çekilmiş ve hiç birinde yönetmenin aradığı ortaya çıkmamıştır. Bunun üzerine DunawaY, Nicholson’dan kendisine gerçekten tokat atmasını rica etmiştir. Bunun üzerine Nicholson, Dunaway’e tokatı basmıştır ve filmde izlenen sahne işte budur.
Son bir takdire şayan örnek vererek film üzerine yazımı sonlandırıyorum.
Bilirsiniz genelde insanlar karşı görüşlere ya açık değillerdir, ya da sadece açık olduklarını iddia ederler; çünkü bunun daha doğru olduğunu bilirler. İşte bu filmde asıl aranan davranış biçimine bir örnek var. Filmin senaryosunun yazıldığı dönemde Polanski, kendisine yardım etmesi için bir dostu olan Robert Towne’u da davet ediyor. Robert Towne’un özelliği, her halükarda Polanski’den farklı düşünüyor olması ve ikilinin çok nadir hem fikir olduklarıdır. Polanski, kendi başına da pekâlâ yapabileceği bir işi, tutup kendine sürekli muhalefet bir dostuyla yapıyor ve elbette ki ortaya bu muazzam film çıkıyor.
Bu arada beyler bayanlar; işte en sevdiğim Hollywood aktörü de bu filmle ortaya çıkmış oldu:
“Jack Nicholson”!