Miss Bala

18 Ekim 2012 Perşembe

Miss Bala


Miss Bala-2011

Laura Zúñiga, 2008 yılı Meksika güzellik yarışması birincisi bir mankendi. Öylesi güzeldi ki, birkaç ay sonra bir beyaz ticaret mafyasının merkezinde olduğu söylenip de hapse atıldığında kimse olup bitene anlam veremeyecek, bu kızın suçlu olduğuna inanmayacaktı. 


Olayların yaşanmasından üç sene sonra yayınlanan Miss Bala (2011), işte bu kızın hikayesini 'biraz da taraflı bir yandan' anlatıyor.

'Güzel ama...'

Filmde ismi Laura Guerrero olarak
değişen Laura Zúñiga...
Laura Guerrero (Stephanie Sigman) fevkalade güzel bir Meksikalı genç kızdır. Biraz kenar mahalle dilberi tadında, az buçuk da cahilden hallice. Öyle ki tek gayesi katılmaya heves ettiği bir güzellik yarışmasında birinci gelmektir. 

Elemelere katıldığı dönem, bir arkadaşının davetiyle tesadüfen gittiği bir partide, içinde narkotik polisin de parmağının olduğunu anlayacağımız bir katliama tanık olur. Uyuşturucu çeteleri, narkotik polis, mafya liderleri, hükumet gibi normalde farklı uçlarda olması gereken toplulukların, aslında aynı uçta toplandıklarını görünce Laura, güzellik yarışmasında birinci olmak hayallerinin bu örgütlerle işbirliğinden geçtiğini hemen anlar. 

İşte tam bu noktada işler sarpa sarar. Kim kimin tarafında, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir hengamenin içinde bulur kendini Laura ve artık içinden çıkmanın mümkün olmadığı bu makinenin, işleyen bir dişlisi haline gelmiştir. 

'Notlar...'

*Hispanafon ülkeler, (her ne kadar anadili İspanyolca olmasa da Brezilya'yı da bu gruba dahil ederek söylüyorum); son zamanlarda yaptıkları filmlerle kendilerini fevkalade güzel eleştiriyorlar... Miss Bala da, ülkesinin içindeki kimi "gözden kaçmayacak" aksaklıkları, olduğu gibi ele almasıyla son derece yürekli bir film.

*Başta da söyledim; film biraz taraflı bir yandan ele alıyor konusunu. Meksika'nın o dönemki psikolojisini tabii bilemiyorum. Eğer yönetmen, senaristler, yapımcı filmi Laura'nın haklı olduğunu ve bir hiç uğruna güçler savaşının kurbanı olarak hapis yattığını düşünüyorlarsa, muhakkak bir bildikleri vardır. Ancak yine de bir "kontrafilm" görmedikçe, Laura'nın tam anlamıyla haklı olup olmadığını bilemeyeceğiz. Haklı ya da haksız, ülkenin sanatçılarının, hiçbir çıkarları olmadan -diye varsayalım-, Laura'nın arkasında durmaları, bence salt filmi ilginç kılabilecek bir ayrıntı...

*Döneme ait Meksika gazetelerinde yaptığım bir araştırmadan çıkan sonuçlar şöyle: 

  • Laura 15 yaşına kadar hala Barbi'leriyle oynayan, son derece naif bir kızmış.
  • "Ben büyüdükçe fiziğimi gören eş-dost-akraba, bana muhakkak bir güzellik yarışmasında şansımı denemem gerektiğini söylüyorlardı; ancak benim istediğim yegane şey o dönem; arkadaşlarımla güzel vakit geçirmek, derslerim ve genel olarak okuldu."
  • "Okulum bitince diplomamı anneme götürdüm ve ona şöyle dedim: 'senin benden beklentini gerçekleştirdim, şimdi sıra kendi beklentilerimde'... Bana bağırdı, avazı çıktığı kadar cırladı. Bana "nasıl gidersin, o koca şehirde seni paramparça ederler" dedi, ben de ona ondan izin istemeye gelmediğimi, sadece yapmak istediğimi yapacağımı söyledim."
  • Laura ailesinden birisinin ölmesinden ve ciddi hastalıklardan çok korkuyormuş.
  • En sevdiği kitap ise: "Paolo Coelho'nun Simyacı'sı"...


*Slumdog Millionaire furyası Türkiye'de de esiyordu ki sinemadan anladığını bildiğim bir hocamla filmin muhabbetini yaptık. Kendisine filmi nasıl bulduğunu sorduğumda: "Hollywood tarzı buldum," demiş ve eklemişti: "oysaki sonu daha gerçekçi olabilirdi... Mesela son sahnede asıl çocukla, asıl kız öpüşürler, kamera uzaklaşır ve Hindistan'ın o zavallı halinin bu iki gencin birbirlerine kavuşmalarına rağmen sürdüğünü gösterir yönetmen. İşte o zaman bu, gerçekçi bir film olurdu..."

Çok doğru. 

Miss Bala'nın sonunda da keşke herkesin şu cümleyi kurabileceği bir sahne olsaydı: "Laura hapse düştü ama iş bitmedi, sefalet ve de zalim hükumet ilişkileri devam ediyor. İşte bu manken kızların da geleceklerinde, Laura'nınkine benzer bir hayat var..."

0 yorum :

Yorum Gönder