Starred Up
Starred Up - David Mackenzie (2013) |
Celda 211 (2009), Un Prophète (2009) ve son olarak In The Name of Father (1993) gibi başarılı hapishane filmlerinden sonra adı sayılabilecek önemli bir film Starred Up (2013). Hırslı, gerçekçi ve basit anlatımlı bir bağımsız sinema örneği. Karakter olarak en yakın durduğu film ise 2008 yapımı başyapıt Hunger.
"Kısıtlı bütçelerle neler yapılabileceğini gösteren film" örneklerinden biri olarak tanımlamak gerek Starred Up'ı. 2003 yapımı Young Adam, 2011 yapımı Perfect Sense'ten sonra İngiliz yönetmen David Mackenzie'nin en gerçekçi denemesi belki de.
***
Eric Love'ın (Jack O'Connell) hikayesini izliyoruz filmde. Love, öfke kontrolü sorunu yaşayan 19 yaşında Brit bir genç. Kas yapmış, şiddete fena halde meyyal, dokunduğunu yıkan bir delifişek. ("Dokunduğunu yıkan" derken abartmıyorum. Ufak bir itekleme, hafif tartaklama denen bir şey Love'ın kitabında yok. Kaş yarayım derken göz çıkaranlardan. Ya bayıltacak ya da ağızla burnun yerini değiştirecek.)
İşlediği bir suç neticesinde hapishaneye düşüyor... Hapishane tahmin edileceği üzere bela bir yer. Hele yönetmenin gerçekçi anlatımıyla öyle bir yer ki; küçük hücrene çekil, yatağına otur, dizlerini göğsüne çek ve "Allah'ım ben buraya nasıl düştüm!" diye hüngür hüngür ağla. Ama yok! Hapishanedeki mahkumlar 1 deliyse, Love 5 deli! Hakkını yedirecek gibi değil. Kimseden korkusu yok, bir garip kuvveti var, bir garip gözü!
Bu durum tabii ilk bakışta biraz acemice duruyor. İlk defa hapse düşmüş bir genç olarak tanıyoruz Love'ı. Bu kadar tecrübeli olması, olacak iş değil, diyoruz.
Her zaman duyarız etraftan. Çoğunlukla da filmlerden. "Hapishanede bir kere ezdirmeyegör kendini, ondan sonra bir daha asla toparlayamazsın. Gelen basar, giden basar tokadı."
Doğrudur. Bir kere ezdirirsen kendini, hayatın ta kendisinde de bir daha toparlayamazsın. O ayrı...
Baba-oğul Love'lar |
Ancak Love'ın durumu başka.
Filmin başına görmediğimiz bir detay, hafif ortalara doğru ortaya çıkıyor: Love meğer şerbetliymiş.
Hem daha önceden giriştiği birkaç vukuattan, hem de aynı hapishanede olduğunu gördüğümüz babasından.
***
Love'ın babası Neville Love (Ben Mendelsohn), oğlu Eric'i o henüz 5 yaşındayken terk etmek zorunda kalmış. Hapse düşmüş ve Eric'in henüz düştüğü hapishanenin gediklilerinden olmuş.
Bu bilgi bize iki önemli veri sunuyor; Eric'in şiddete meyli de, hapishanedeki rahatlığı da babadanmış...
***
Hapishanede "adam etme" seansları tarzı bir şey var. Bir tür terapi. Oliver Baumer isimli bir delikanlının himayesinde 5 öfke kontrolü sorunu yaşayan mahpus, belirli aralıklarla bir araya geliyorlar ve bu sorunlarını konuşarak düzeltmeye çalışıyorlar.
Baba Love bu terapinin en büyük destekçisi. Çünkü hapishane koşullarını iyi biliyor. Tezi basit: "Sen böyle devam edersen gardiyanlar seni asar, sonra da intihar süsü verirler. Ruhun duymaz!"
O gelene posta gidene posta Eric, ne zaman babası kendisine gider yapsa "Eyvallah," diyor ve pısıyor.
Uzun süre babası ne diyorsa yapıyor. Terapiye katılıyor, kendisini düzeltmeye çalışıyor. Ama hani bazen olur ya, insan kendini ne kadar düzeltmeye çalışırsa çalışsın bir şekilde düzeltemez; toplum, şartlar buna müsaade etmez; Eric'inki de o hesap.
***
Starred Up işte bu mücadeleyi anlatıyor. Öfke kontrol zorluğu çeken bir delikanlının hapishanede hayatta kalma mücadelesi bir yandan, oğlunda kendi gençliğini gören bir babanın yıllar sonra "bir şeyi" umursaması, onun için didinmesi bir yandan.
***
Jonathan Asser filmin senaristi... 64 doğumlu bu adam, vaktiyle bir İngiliz hapishanesinde gönüllü terapist olarak çalışmış. Film onun anılarından yola çıkılarak mı yazılmış, yoksa içinde yaşadığı durumu kafasının içinde kurgulamasıyla mı bilmiyorum. Ancak son derece gerçekçi.
İngiltere'de hapishaneye girdim de oradan mı biliyorum? Hayır. Ama zaten sanatta gerçekçilik bu kıstas üzerinden sorgulanmaz. İkna ediciliktir önemli olan.
The Godfather filmini ismi lazım değil, meşhur bir "babamıza" sormuşlar "Nasıl buldunuz?" diye, "Keşke hayat o kadar basit olsaydı" demiş. (Bu hikaye ne kadar doğrudur bilemiyorum ama anlatılagelir.)
Benim de demek istediğim bu. Çok gerçekçi duran bir hikaye, gerçek olmasa da, gerçekçidir
İngiliz Hapishane Sözlüğü |
.
Bu açıdan Starred Up'ı beğendim.
Kimi çekimler kafama takıldı, hepsi bu.
Eric'in kendisini en çaresiz hissettiği ve aslında o hapishanede yapayalnız ve kuvvetsiz olduğunu gösteren birkaç hücre sahnesinde alttan çekime rastladım. Bu çekimler karakterin güçsüzlüğünün silikleşmesine yol açmış gibi geldi bana.
Bunu da eğer bütçe ve mekan kısıtlılığına verecek olursak, bence Starred Up oldukça iyi kotarılmış bir şiddet ve aile bağları filmi.
0 yorum :
Yorum Gönder