Zodiac

14 Ağustos 2011 Pazar

Zodiac


Zodiac, 2007 yapımı bir D. Fincher filmi



Güneşli bir ilkbahar gününde sevgilinizle birlikte, hafif bir yükseklikten, aşağınızda kalan küçük ovayı seyrediyorsunuz. Sarmaş dolaş oturuyor ve sevgilinizle hoşunuza giden muhabbetler ediyorsunuz. Tenha bir yer bulduğunuz ve rahatsız edilmeden aşkınızı yaşayabileceğiniz için şanslı olduğunuzu düşünüyorsunuz, öylesiniz de... Şimdilik!


Her şey gerçekten çok güzel... Sonra bir anda, tam siz sevgilinizle uzanmışken çalılara, partneriniz yüzünü ışığın vuruşu sebebiyle seçemediği bir adamın size yaklaştığını fısıldıyor kulağınıza. Gülüşüyorsunuz ve pek aldırış etmiyorsunuz, sevgiliniz de öyle... Fakat sizinle cilveleşirken bir yandan gözünü ayırmadan izlediği adamın bir anda kaybolduğunu fark ediyor sevgiliniz. Tekrar gülüşüyor ve 'basıldığınız'la ilgili espriler yapıyorsunuz. Sevgiliniz de size eşlik ediyor, gülümsüyor fakat biraz da geriliyor... Derken adam yine beliriyor. Bu sefer çok daha yakınınızda. Aynı kendinden emin adımlarla üstünüze doğru gelmeye başlıyor. Sevgiliniz bu sefer iyice telaşlanıyor ve olduğu yerde doğruluyor. Siz de onun heyecanıyla, pek de neye uğradığınızı anlamadan doğruluyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki adam sizin burnunuzun dibinde. Simsiyah giysisi, elinde tabancasıyla "Zodiac" işte tam karşınızda!..


El yazısı karşılaştırması

Zodiac vizyonda izleme şansına eriştiğim filmlerdendi. Bir arkadaşımın Zodiac'ın İstanbul galasına iki kişilik davetiyesi vardı ve galaya yanında götüreceği kişi olarak bendenizi seçmişti. 

O gün itibariyle filmi çok beğendiğimi fakat itiraf etmek gerekirse pek de anlamadığımı biliyordum. "Günün birinde bu filmi tekrar izlemek isterim" demiştim, "belki o zaman filmi 'tamamen' anlamlandırabilirim!"...

Kimi filmler bunu sizden talep ederler. Bu güzel bir durum mudur, yoksa çirkin mi bilemem. Bilmek de istemem. İşin o kısmı beni ilgilendirmez. Sinema, kendisini en çok takipçisini şaşırtmak zorunda olmakla mükellef hissetmesi gereken sanat; çünkü yeni...


Nitekim Ukde Sineması'nda gecenin bir vakti aslı'm benden bir 'gerilim' filmi isteyince, aklımdan geçen ilk film oldu Zodiac. Böylelikle hem hafızamı tazeleyecek, hem de kafamda filme dair bulunan kimi boşlukları dolduracaktım.

Gazetelere postalanan 'Zodiac' imzalı mektuplardan biri

***
Uzun bir film Zodiac. Aşağı yukarı iki buçuk saat. Ve şöyle bir baktığım zaman, David Fincher bu iki buçuk saati seyircinin ilgisini kaybetmeden nasıl doldurdu, hala anlamıyorum. 

Hollywood seyircisi açtır. Önüne iki buçuk saatlik bir film koyuyorsan, o iki buçuk saati ya görsel efektlerle, ya cinsel içerikli sahnelerle, ya rahmetli dedemin deyişiyle; sağlam "vurdulu-kırdılı" sahnelerle doldurmaya mecbursun. İsim ve tür olarak baktığında belki Zodiac seyircinin bu ihtiyaçlarını karşılayabilirmiş gibi duruyor, ancak alakası yok. Zodiac son derece durağan bir film. Gerilim türünde olmasına karşın yalnızca bir sahnede "bir parça" geriliyorsunuz -ki karşıma bugün "ben de izledim ağbi o filmi ve hiçbir sahnesi beni bir parça olsun germedi..." diyen birisi çıksa, "hadi canım oradan!" demem, inanırım... Çünkü gerilim meraklıları için bir hayli "heyecansız sayılabilecek bir film olduğunu hissediyor gibiyim...

***
Peki o zaman Zodiac'ın izleyiciyi ayık tutmasını sağlayan -"sağlayamıyor ki!" diyenlere saygı duyuyorum tabii- yanı nedir? 

Bu soruya cevabı, filmi bir parça anlattıktan sonra verelim...

***
60'lı yıllara dönüyoruz Fincher'ın zaman makinesiyle. ABD'nin batı sahillerinde işlenen bir dizi cinayetler var. Kimileri kurbanları veya işlenişleriyle bir bütünlük taşıyor ancak yine de bu cinayetlere "seri katil" ürünü gözüyle bakmak yanlış olur. Bunun sebebini filmden evvel vermeye niyetli değilim.

İşlenen ikinci cinayetle birlikte film açılışını yapıyor. İşin ilginç yanı katilin kendine dair ilk delilleri kendi eliyle gazetecilerle paylaşması. Yani polis biraz etkisiz kalıyor da diyebiliriz. 

Paul Avery 'Robert Downey Jr' ve Rebert Graysmith 'Jake Gyllenhaal'

Katil, Robert Graysmith -Jake Gyllenhaal- adlı karikatüristin çalıştığı gazeteye, şifrelerle dolu bir dizi mektup yazıyor. Yani işin içine gazetecileri birinci dereceden dahil etmeye uğraşıyor. Ve bunu da başarıyor, ki film zaten yıllar boyunca Zodiac'ı incelemiş, hatta mektuplarındaki şifrelerden kimilerini çözmüş, katil hakkında gazetelerde çıkan her türlü haber ve köşe yazısını biriktirmiş Graysmith'in, yıllar sonra bastığı ve 'bestseller' olmuş kitabından yola çıkılarak yapılmış.

Graysmith olayın üzerine adamakıllı gitmeye başlamadan evvel ortalıkta başka bir gazeteci var tabii, yoksa bir gazetenin karikatüristine mi düşmüş cinayet haberlerinden yola çıkarak nesir bir eser yayınlamak. Paul Avery'den -Robert Downey Jr.- bahsediyorum. Biraz alkolik, biraz uçuk kaçık ve belki tüm bu özelliklerinden   doğma bir 'cesur gazeteci' Avery. Cinayetlerin üstüne gidiyor. Cesur bir dille katile yönelik kalem oynatıyor. Katil her kim ise, onu tahrik edecek her türlü hamleyi yapıyor ve tüm bu hamleleri onu gayesine yaklaştırmaya yetiyor.

Dedektif Toschi rolünde Marc RUFFALO
Peki polis kanadı ne durumda? İşte tam bu noktada da karşımıza son yıllarda en beğendiğim aktörlerden olan Marc Ruffalo, Dedektif David Toschi rolüyle çıkıyor.

Başarılı fakat şanssız bir Dedektif. Bir türlü aydınlanmayan bu cinayetler dizisinin peşinden gidiyor ve olay üzerine neredeyse 7/24 kafa yoruyor. Gazetelere yollanan Zodiac imzalı ve şifrelerle dolu mektupları talan ediyor. Bir şeye ulaşırım, bir açığını yakalarım, diyor, ancak ne yapsa ne etse de bir türlü katilin kim olduğunu çıkaramıyor. 

Tabii o zaman cinayet büro, şimdilerin ileri teknolojisinden yoksun. Eller kollar bağlı kalıyor.

Katil yıllar boyu bulunamayınca ve işlediği cinayetleri de bir hayli seyrekleştirince, Dedektif Toschi'ye görevden el ayak çektiriliyor. Başka işleri var cinayet büronun ve Toschi gibi bir yetenek, ardı arkası gelmeyen bir cinayete adanarak harcanamaz.

Graysmith bakıyor ki Dedektif Toschi'yi bu Zodiac meselesinden el ayak çektirdiler,  herhangi yükümlüğü olmamasına rağmen, sırf kafayı bu olaya fazlasıyla taktığı ve işi en başından beri takip ettiği için kendisini bu katili bulmaya adıyor.

Filme varoluşsal dokunuş da işte tam bu noktada oluyor!

Elinde o zamana karşı Zodiac hakkında çıkmış tüm bilgilerle dolu bir dosya ile okuma merakı ve tüm boş zamanını konuya ilişkin araştırmalara adadığı kütüphanelerde geçirmesi sayesinde, Dedektif Toschi'den aldığı randevuda, bu olayı çözebileceği veya en azından deneyebileceği konusunda Dedektif Toschi'yi ikna ediyor ve böylelikle elinde zaten mevcut bulunan belgeleri ikiye katlayacak kadar büyük bir delil zincirine sahip oluyor.

Sonuçta on yıllar boyu çözülemeyen bu cinayet dosyası artık, polislerce el altından desteklenen bir gazeteciye verilmiş oluyor.

Ve film, işte o zaman başlıyor...

***
Yukarıda sorduğum şu 'filmin izleyicisini ayık tutma' sorusuna ilişkin bir küçük not:

Filmin başından sonuna kadar aklınızda bir soru var ve bu sorunun cevabı bir türlü gelmiyor. Bu sayede ayık kalıyorsunuz. O sorunun cevabını bulacağınız ümidiyle filmden bir türlü kopamıyorsunuz.

Cevabın gelip gelmemesi pek de önemli değil. (Filmi izlemiş olanlar ne demek istediğimi anlarlar.)


***
Zodiac kitap
  • "Se7en'vari" bir film, ancak daha gerçekçi.
  • David Fincher yine ustalığını sergilemiş, yapılmayanı yapmış = böyle giderse hayatta Oscar alamaz bu adam!
  • Pirates of the Caribbean serisinin yeni filminde olur ha Johnny Depp oynamak istemez, Robert Downey Jr. yedek kulübesinde hazır!
  • Robert Graysmith'in Zodiac isimli kitabı Türkçe'ye çevrilmemiş gördüğüm kadarıyla. İngilizce'sinden bu kitabı okuyabilenler okusunlar, derim. Heyecanlı olabilir.
  • Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ını okuduğum dönemde izlemiş olduğum bir film Zodiac. Gazeteciliğin önemini bir kez daha hissettim diyebilirim. Köşe yazarlarının ne kadar kuvvetli olduklarının farkında mıyız?
  • Paul Auster sevenler, bu filme bayılacaklar.
  • Filmi ikinci kez izlemekten korkmayın.

0 yorum :

Yorum Gönder