Annie Hall

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Annie Hall


Annie Hall-1977



Şu dünyadaki en ırkçı meslek komedyenlik, en faşist zanaat de mizahtır. Dikkat edin; dünyayı kasıp kavuran komedyenlerin tek kişilik gösterilerine Türk televizyonlarında çok nadir rastlarsınız. Bunun tek sebebi mizahın ırkçı yanıdır. İspanyol'un güldüğüne Türk gülmez, Türk'ün katıla katıla güldüğü nükteyeyse Kanadalı Fransız kalır.


Bunu Woody Allen'ın 1977 yapımı filmi Annie Hall'a bakarak çok rahat bir şekilde anlayabilirsiniz. 


Dünyada en çok tanınan mizahçımız Nasrettin Hoca'dır. İstanbul'un üstü açık "ecnebi elçiliği" olan Sultanahmet'te pasaportunuzu gösterip dolar üzerinden su almak için bir gazete bayiinde durduğunuzda, gazeteliklerde göreceğiniz üç şeyden biridir Nasrettin Hoca'nın yabancı dillere tercüme edilmiş mizah kitapları. Çeşitli dillerde İstanbul haritalarının ve çoğu İstanbullu'nun bilmediği yerlere ait İstanbul görüntüleriyle dolu kartpostallarının hemen arasında...

Nasrettin Hoca'yı bu kadar meşhur eden faktör yalnızca yıllara meydan okuyan mizah anlayışı değildir, hikayelerinin sonunda beliren engin ve ince aforizmalardır. Okuyan bir iki saniye durur ve düşünür. Gülecek gibi olur, tutar kendini ve derin bir iç çeker. Nasrettin Hoca'yı diğerlerinden ayıran özelliği uluslararası oluşuysa, uluslararası oluşunu sağlayan da hikayelerindeki işte bu 'güldürürken düşündüren' yapıdır.



***

Bir rivayete göre; meşhur Charlie Chaplin -öteki adıyla Şarlo- ömründe bir kez Türkiye'ye radyo aracılığıyla seslenme fırsatı bulmuş.

ABD, Pearl Harbor baskınının birinci yılında bir anma töreni düzenleyecektir. Şarlo ile bir Türk röportör, tören ile aynı anlarda bir radyo bağlantısıyla Türkiye'ye naklen yayın yapacaktır. Haber Türkiye'ye varınca, elbette herkes radyosunun başına 'neredeyse günler evvelinden' toplanmış ve pür dikkat Şarlo'ya kulak vermiştir.

Şarlo, "Türkiye'deki hayranlarınıza ne söylemek istersiniz?" sorusuna sımsıcacık bir cevap ile söyleşiye başlar: "onlara, çok yakın bir zamanda yanlarına gelip onlarla birebir tanışmak istediğimi söylemek istiyorum; çünkü benimle bu söyleşiyi gerçekleştiren hanım çok güzel. Bu güzel hanım böyleyse, kim bilir Türkiye'deki diğer hanımlar nasıldır!".

(Şarlo'nun özel hayatında uslanmaz bir çapkın olduğunu ve birden çok evlilik yaptığını şimdiden söyleyelim.)

Türk röportörünün utangaç gülüşmelerinin ardından Şarlo sıranın ciddi bir cevap vermeye geldiğini hisseder ve  akıcı cümlelerini birbiri ardına sıralar:

"Türk dostlarıma duyduğum en güzel hikayelerden birini anlatmak istiyorum; bu bir Nasrettin Hoca hikayesidir...

"Zamanın birinde Nasrettin Hoca evinde oturmuş, kallavi yorgunluk kahvesini içmektedir. O esnada kapısı çalar ve Nasrettin Hoca da kalkıp evinin kapısını açar. Kapıdaki yorgun ve genç bir köylüdür. 'Hoca,' der köylü, 'ormana odun kesmeye gidiyorum, bana şu eşeğini versen de, yükümü hafifletse?'. Nasrettin Hoca şöyle bir düşünür ve ardından da: 'eşeğim yok, çocuk onunla pazara alışverişe gitti...' der.

"Köylü yüzünü ekşitir ve 'peki hoca, haydi sana hayırlı günler', der. Tam hocanın bahçesinden çıkacakken, hocanın ahırından anırma sesleri yükselir. Köylü tabii sinirli, hocaya dönüp söylenir 'hoca şu beyazlamış sakalından utan, niçin bana yalan söylüyorsun; eşeğin bal gibi de ahırda işte!'. Nasrettin Hoca'nın cevabı çok kesindir: 'Sen bana mı inanıyorsun, yoksa eşeğe mi?'.

"İşte, Türk dostlarım... Pearl Harbor baskınının anıldığı bugünde şunu iyi düşünmek lazım: 'insanlara mı inanacağız, yoksa bu eşeklere mi?'."


***
Annie Hall 'Diane Keaton' ve Alvy Singer 'Woody Allen'

Demem o ki mizah sınır kapılarında tutsak yaşamaya mecbur bir alandır. (nadir rastlanan örneklerin dışında tabii)

***

Şimdi tüm bu anlattıklarım çerçevesinde filme bakalım.

Zaten filmin konusundan bahsedince, anlaşılması ne kadar güç bir film olduğunu anlamak pek güç olmayacak:

New Yorklu Yahudi asıllı komedyen Alvy Singer'ın -Woody Allen-, Annie Hall'a -Diane Keaton- aşık olması.

Devamı yok.

İşte filmin özeti bu, nokta!

***
Geri kalanı:
  • Bir aşk.
  • 70'li yıllarda yaşanan bir aşk.
  • İlişkinin çıkmazları.
  • İkinci Dünya Savaşı sonrası, Alvy'nin, kültürüne hakim olmadığı dinine -Yahudiliğe- karşı duyduğu kimi paranoyak hisler. 
  • Alvy'nin komedyen olmasına karşın hissettiği büyük korkular. 
  • Bir komedyenin aslında ciddi korkulara sahip olabileceği gerçeği.
  • Bir komedyenin aslında mutsuz ve takıntılı olabileceği ihtimali.
  • Kadının içindeki vazgeçememe tutkusu.
  • Kadının içindeki büyüme tutkusu.
...

Ve tabii bir de filmin tekniğine yönelik önemli noktalar var. Sinema gişe sırasında beklerken arkasındaki adamın, yanındaki kadına bilmişlik tasladığı sahne ve ondan sonra gelişen olaylar, sanırım "sinema tarihine" geçmiştir. Bu sebepten olanları anlatarak filmi henüz izlememiş olanlara bir bilmişlik de ben taslamak istemem. Fakat izleyenler içlerinden eminim "daha evvel hiç böyle bir şey görmemiştik beyaz perdede", diyeceklerdir.

Bunun dışında sık sık Alvy Singer'ın çocukluğuna dönen başarılı bir kurgu, film akışı var gözlemleyebildiğimiz.

...gibi gibi...

***
En iyi film -Charles H. Joffe-, en iyi yönetmen -Woody Allen-, en iyi kadın oyuncu -Diane Keaton- ve en iyi senaryo -Woody Allen, Marshall Brickman- dallarında Oscar ödüllü bir film Annie Hall.

Diğer aday filmleri izlemediğim için hak edip etmediği hakkında bir şeyler söylemem güç. Tek bildiğim Annie Hall'ın bir 'sinemasal' devrim olduğu ve bu yönüyle Oscar almış olmasının beni şaşırtmış olduğudur.

***
  • Annie Hall rolü bilerek Diane Keaton'a yazılmış. Diane Keaton'ın gerçek soyadı "Hall"dur. Takma ismiyse "Annie".
  • Hissettiklerimi tarif edebilmem için "aşk" kelimesi çok hafif kalır. (Alvy Singer)
  • En iyi film dalında Oscar kazanmış en kısa süreli ikinci film -93 dakika. Birinci 1955 yapımı Marty -91 dakika.
  • "La di da!"
  • Ben de sevgilimle bir film yapmak isterdim. Tıpkı Woody Allen'ın Diane Keaton ile yaptığı gibi...
  • I have no regard for that kind of ceremony. I just don't think they know what they're doing. When you see who wins those things -- or who doesn't win them -- you can see how meaningless this Oscar thing is.

Yazıyı öldüren son sözü usta yönetmen Woody Allen söylesin:

"Ölmekten korkmuyorum. Sadece ölürken orada olmak istemiyorum!"


0 yorum :

Yorum Gönder