State of Play

14 Eylül 2012 Cuma

State of Play


"Sen yalnızca gerçeğin peşindesin. Gerçeği bulana kadar benimle işin. Buna engel olamıyorsun; çünkü sen busun. İkiyüzlünün tekisin. Benimle ilgilendiğin falan yok. Buraya gelişindeki tek amaç, haberinin eksik kısımlarını tamamlamak istemen. Sana güvendim. Sen benim arkadaşımsın! Ya da arkadaşım olmalıydın..."

(Amerikan Kongresi üyesi Stephen Collins, ülkenin gündeminde olan ve birinci dereceden ilgisinin bulunduğu bir konu hakkında üniversiteden arkadaşı deneyimli gazeteci Cal McAfrey'e çatıyor...)


2009 Amerikan-İngiliz-Fransız ortak yapımı State of Play, her şeyden önce gazetecilerin hayatlarını nasıl tamamıyla mesleklerine adadıklarını, bir nevi meslekleri olup çıktıklarını ve geride kalan ne var ne yoksa yakıp yıktıklarını, doğru düzgün bir hayatları dahi olmadıklarını anlatıyor. Sonra tabii bir de hikaye var. Ama nedense filmin o kısmı benim pek ilgimi çekmedi.

'İlgilenenler için... Ufak bir künye.'

İsim? State of Play... 

Yönetmen? Kevin Mcdonald... 

Kendisini nereden tanıyoruz? The Last King of Scotland (2006), Touching the Void (2003), The Eagle (2011) gibi meşhur filmlerin 28 Ekim 2967, İskoçya doğumlu yönetmeni. Ayrıca One Day in September (1999) belgesel filmiyle de Akademi Ödülü kazanmış.

Başrollerde kimler var? Russel Crowe, Rachel Adams ve Ben Affleck ilk göze çarpanlar ama tabii beri yandan Hellen Mirren ve Jeff Daniels'ı da unutmamalı...

Ne anlatıyor peki film? ABD'nin gelecek başkanlarının neredeyse yıllar öncesinden bilindiği ve ülkenin belli kimselerinin bu 'geleceğin başkanlarını' yetiştirdiği, göreve hazırladığı söylenir. Bunun birçok ABD filminin konusu olduğunu dikkatli sinemasever şıp diye fark edecektir. İşte bu filmin de bir 'geleceğin başkanı' adayı var: Amerikan Kongre Üyesi genç, eli-yüzü düzgün ve zeki Stephen Collins. (Karakteri Ben Affleck'in canlandırıyor olması, verdiğim tüm o sıfatlarla her ne kadar ters düşse de, benim suçum değil...) 

Her şey olağan seyrindeyken, bir gece hırsızlık yapan bir berduş başından vurularak öldürülür; aynı gece Stephen Collins'in metresi 've' asistanı Sonia Baker da metro istasyonunda tam tren gelecekken raylara itilir ve o da feci bir biçimde can verir. Bu iki cinayetin önce birbiriyle bir ilişkisi olduğu düşünülmemektedir. Zira basının ilgisini de bu cinayetlerden çok bir Demokrat Parti'nin geleceği olarak bakılan bir kongre üyesinin karısını aldatması daha çok çeker.

Bu iki cinayet arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmak ve böylece ABD seçim sistemindeki aksaklıkları göz önüne sermek de tamamen Cal McAffrey'e, yani Russel Crowe'a düşer. 


'Oyunculuklar ve Filme Genel Bakış...'


Film bir BBC dizisinden beyaz perdeye uyarlanmış. Bu diziyi izlemeden Russel Crowe'un doğrudan kötü bir performans sergilediğini söyleyemeyeceğim. Bence kötü; çünkü birçok filmde gördüğümüz Russel Crowe'dan pek bir farkı yok... Ama yine de sanırım eğer diziyi de izlersem, daha gönlü ferah bir biçimde karar vermiş olurum; çünkü metin hakkında daha çok bilgiye sahip olurum. 

Hellen Mirren zaten iyi bir oyuncu, kendisini zorlayacak bir karakteri de canlandırmıyor. Orta şekerli diyebilirim...

Ben Affleck... Tam anlamıyla bir vasatlık abidesi. Zaten oldum olası kanımın ısınamadığı aktörlerin başında gelir, bu filmde de karakterine ne fiziki açıdan uyuyor, ne de hal-tavır, oyunculuk kalitesi olarak.

Ama tekrar ediyorum: metne tam anlamıyla hakim değilim. Filmin bana hissettiklerinden yola çıkarak yazıyorum.

Russel Crowe'un rolü için önce Brad Pitt ile anlaşılmış, ancak sonra Brad Pitt bir takım senaryo uyuşmazlıklarını ileri sürerek projeden çekilmiş. Böyle olup da filmin çekim tarihleri aksayınca, bu sefer Ben Affleck yerine anlaşılan Edward Norton da başka bir yönetmene bu aksaklıklardan doğan yeni çekim tarihi için söz verdiğinden kadrodan ayrılmak zorunda kalmış ve onun yerinde Affleck'le anlaşılmış...

Kim bilir, belki de Norton ve Pitt bu filme bambaşka bir heyecan katabilirlerdi...


Bir de tabii: hepimizin 'salak ile avanak' olarak bildiği 1994- Dumb and Dumber'dan sonra büyük bir evrim geçirerek The Newsroom dizinde başrol oynayan Jeff Daniels için "nasıl oluyor da böyle ciddi bir yapımda kendisine iş buluyor?" sorusunu soran herkese bu filmi izlemelerini öneririm. Bazı taşların yerli yerine oturması için sanırım bu gerekli...

'Neden State of Play?'

Birkaç ay evvelin Milliyet Sanat'ında "gazeteciliğe dair filmler' diye bir haber okudum. Sekiz-on filmlik bir liste vermişlerdi. Üzerine hiç düşmediğim, hiç ilgilenmediğim ve kendisine hiç destek olmadığım bir tanıdığıma sürpriz olsun diye bu filmlerin hepsini edindim ve bu tanıdığıma özel bir Ukde Sineması arşivi yaptım. Onu bir şekilde yakalayabilirsem, bu filmleri kendisine izletecektim... Bu 'gazeteciliğe dair filmler' serisinin ilk filmini kendisiyle izleme fırsatı bulamadım ne var ki, geri kalanını da kendisiyle birlikte izleyeceğimi zannetmiyorum. Olsun...

0 yorum :

Yorum Gönder