Temmuz 2015

12 Temmuz 2015 Pazar

Comet


Comet - 2014 (Sam Esmail)


Bir filmin başarısı, izleyicisinde yaratabildiği katarsis duygusuyla doğru orantılıdır. Bu olgu, teması aşk olan filmlerde daha belirgindir. İzleyicinin filmde, kendisinden -hayatından, ilişkisinden ve birlikte olduğu kişiden- bir şeyler bulabilmesi, filmin gerçekliğine katkıda bulunur. Comet bu açıdan, bende çok derin etkiler bıraktı; ki bu da filmi başarılı bulduğumu söylemem için yeterli.

Oturuyorsun ve ilişkin üzerine düşünüyorsun. Birçok sorun var, çözmeye çalışıyorsun, çözemiyorsun; açıklamaya çalışıyorsun, başaramıyorsun; yetersiz kalıyorsun. Sonra bir film izliyor, bir kitap okuyorsun; bir şiirin tek bir mısrasına denk geliyor, bir dizinin tek bir sekansına odaklanıyorsun ve "İşte!" diyorsun, "Tam da demek istediğim buydu!"

***

Ben sağlam bir Shameless hayranıyım. (Brit versiyonunu izlemedim -henüz; bu bahsettiğim ABD versiyonu.) Dizinin birçok özelliği ilgimi çekiyor ama bilhassa senaryo yapısı, hikayesinin kurgusu beni benden alıyor. Yaratıcısına-yazarına hayranlık duyuyorum. Senaryo yazdığım ve son birkaç yılım hikaye kurgulamakla geçtiği için, Shameless dizisinin yazarlarının yaptıkları birçok şeyin yapılması kolay şeyler olmadığını biliyorum. Hikayeyi karman çorman bir hale getirmek, sonra da o karman çormanlıktan bir çırpıda arındırmak yine aynı hikayeyi, gerçekten zor ve bunu başarabilen zekâyı izlemek hoşuma gidiyor.

Diziyi çok sevmemin, ilgiyle takip etmemin en büyük sebeplerinden biri de oyuncu kadrosu. Adı bilinmedik birçok oyuncunun nâmı, Shameless sayesinde aldı yürüdü. Her biri birçok başka projede iş buluyor vs. vs.

Tüm oyuncuları iyi dizinin, ancak bir tanesi var ki, nedense gözümde hep bambaşka bir yere sahip: Emmy Rossum; nam-ı diğer Fiona Gallagher. 

Ve ancak... Emmy Rossum'ın Shameless'taki olağanüstü performansından sonra aklmda deli sorular... : Acaba Rossum'ı bu kadar cazip kılan Fiona Gallagher rolü mü, yoksa Rossum her halükarda harika bir oyuncu mu?

***

Bu soruma cevap bulabilmek için oyuncunun filmografisine şöyle bir göz attım. Hem konusu, hem de oyuncu kadrosu itibariyle en çok ilgimi çeken filmi Comet'tı; edindim, izledim ve büyülendim.

***

İki Güneş

Film, Dell (Justin Long) ve Kimberly'nin (Emmy Rossum) 6 yıllık ilişkisinin belirli bölümlerini anlatıyor. Akademik anlamda dâhi kabul edebileceğimiz Dell, bir stereotip örneği gösteriyor. Nedir bu kalıp yargı? Zeki, derslerinde başarılı; ancak toplumsal ilişkiler konusunda hayli zayıf. 

Kimberly ise güzel, kariyer açısından ortalama ve naif. Çok fazla erkek arkadaşı oluyor; ancak bu erkeklerde, aradığını bir türlü bulamıyor. Birlikte olduğu erkeklerin yakışıklı ama aslında fevkalade yüzeysel olduğunu biliyor ve bu durum onu rahatsız ediyor ama Kimberly, bu konuda ne yapacağını  pek bilemiyor. 

İki genç bir noktada karşılaşıyor, tanışıyor ve birlikte oluyorlar. 

Ancak dilimize yer etmiş "Davul bile dengi dengine..." durumu peyda oluyor, ikili her ne kadar birlikte de olsalar sürekli sorunlar yaşıyor, gereksiz yere birbirlerini incitiyorlar. 

Biz de izleyiciler olarak, bu 6 yıllık ilişkinin belirli periyotlarını seyrediyoruz. Her şeyin nasıl başladığı, nasıl devam ettiği, nasıl bittiği ve sonra nasıl bitemediğini görüyoruz. 

Tabii bu son kısım çok önemli; çünkü "Nasıl bitemediği..." faslında her iki taraf da kaçırdıkları zamanın farkındalığıyla davranıyorlar, birbirlerine bu "pişmanlıkla" yaklaşıyorlar ama artık olan olmuş ve bir takım duygular sabit de kalsa, ilişkiyi geri getirmek, kaybolan zamanı yakalamak zor. 

***

Enteresandır; bazı edebiyat eleştirmenleri -bilhassa Almanlar- Haruki Murakami'yi fastfood yazar olarak niteler, yazarın Nobel almasının büyük hata olacağı fikrini savunurlar. Murakami'nin rahat okunur bir yazar olduğu kesinlikle doğru; ancak bu onun dandik bir yazar olduğu anlamına gelmez. 

Murakami'nin ilk cildinin basımı Japonya'da 2009 yılında yapılan 1Q84 romanını, ben geçen sene okudum. Okurken birçok kez "Demek yakın zamanda izlediğim X filmdeki şu sahne, bu kitaptaki Y bölümüne göndermeymiş..." dediğimi hatırlıyorum. Kitap bittikten sonra izlediğim birçok film-dizide de aynı aynı soruyu sorarken buldum kendimi: "Demek bu film-dizideki X sahnesi, 1Q84'teki Y bölümüne bir göndermeymiş..."

Bu duyguyu Comet'ta da yaşadım. Spoiler vermeyeceğim ama filmi izleyenler bilir, iki ay ya da iki güneş imgesi, hem Comet'ta hem de 1Q84'te yoğun bir biçimde işleniyor...

Emmy Rossum

***

Sinema eleştirmeni Germain Lussier filmi anlatmak için harikulade bir metafor bulmuş: 

"İlişkinizi televizyonda 5 ayrı kanalda yayınladıklarını varsayın. Ve her kanalda ilişkinizin başka bir dönemi gösteriliyor."

Zaten anlatılmayan hikaye kalmadı. Önemli olan üslubunuz, hikayenizi nasıl kurguladığınız. Comet'ın en büyük becerisi de bence burada. 

***

Filme dair ilk 5 yapacak olsam...

1- Gerçek diyaloglar.
2- Filmin üslubuna uygun rahatsız edici planlar.
3- Emmy Rossum. 
4- Paralel evren temasının farklı bir biçimde ele alınışı.
5- Kurgu.



***

Ha bu arada, merak edenler için; tıpkı Justin Long gibi Emmy Rossum, Comet'ta da harikalar yaratıyor. Zaten birkaç yıl içinde adını çok daha önemli ve özgün projelerde duyacağımıza eminim...

91 dakikalık bu 'bağımsız filmi' herkesin izlemesini öneririm. 

Söyleyebildiklerimiz ve asla söyleyemeyeceklerimiz için.